Wölfer: Kale’de ne kadar gezersem gezeyim sıkılmam
Avusturya Büyükelçisi Klaus Wölfer ve sıcakkanlı, güler yüzlü eşi Dianne Wölfer, elçilik rezidansında MAG Dergi’yi ağırladı.
Bu ayki röportajımızı, beş yıldır bulunduğu ülkemizle mükemmel bir şekilde bütünleşen ve yakın tarihte Türkiye’den ülkesine yapılan göç hareketinin günümüzdeki sonuçlarına hassasiyetle yaklaşan, Avusturya Büyükelçisi Klaus Wölfer ve sıcakkanlı, güler yüzlü eşi Dianne Wölfer ile yaptık.
İki kızları ile birlikte Ankara’da bulunan Klaus Wölfer ve Dianne Wölfer çifti, röportaj için gittiğim rezidansta beni içten bir nezaket ve samimi bir tavırla karşıladı. Bayan Wölfer Avusturyalıların kendilerine has folklorik kıyafetlerinin modern bir versiyonu olan elbise ceket kombini içinde son derece şık ve güzeldi. Kısa bir süre önce bulunduğum ülkelerinde gördüğüm yerlerden bahsederken eve gelen iki kızları da bize katıldı. Kızlarının sohbete katılmasıyla konu Avusturya’dan Türkiye’ye döndü. Çünkü ülkemizde ailece gezip gördükleri yerlerden bahsedip keyifli anılarını paylaştılar. Onların yaşındaki gençler için oldukça uzun bir süreyi ülkemizde geçirmişler ve burada pek çok arkadaş edinmişler. Ankara’da ailece mutlu oldukları bir yaşam meydana getirmişler. Bu sıcak ve sevgi dolu ailenin güzel enerjisi adeta rezidansın her tarafına sinmiş gibiydi… Birlikte uzun uzun sohbet edip Ankara’daki günlük yaşamlarından bahsettikten sonra röportaj sorularıma geçtim.
2012’den beri Türkiye’de bulunuyorsunuz. Ülkemiz hakkındaki tecrübeleriniz nelerdir?
Klaus Wölfer: Ülkeniz her yönden çok hızlı ve etkin ilerleme gösteren bir ülke. Örneğin metro çalışmalarına başlanmasının birkaç ay sonrasında önemli bir kısmının bitirildiğini görebiliyorsunuz. Yapıların gece gündüz çalışılarak hızla bitirilmesi genelde alışılagelen bir şey değildir ve buna saygı duyuyorum. Aynı şekilde politik gelişmeler de çok hızlı gerçekleşiyor. Bu da biz diplomatları çok yoğun hale getiriyor.
Dianne Wölfer: Buraya 2012’de ilk geldiğimde nasıl bir yerde yaşayacağımız konusunda pek bir fikrim yoktu. Uçağımız Ankara’ya bir gece vakti indi. Gün ağarmaya başladığında çok güzel bir şehir olduğunu gördüm. Rezidansa geldikten sonra ilk yaptığımız şey şehrin çok güzel bir restoranında Türk yemeklerini tatmak oldu. Tanıdıkça şehri daha da çok sevdim. Türklerin ne kadar sıcakkanlı ve arkadaş canlısı olduğunu görünce, bu şehirde çok arkadaş edineceğimi anladım. Gerçekten zamanla da çok arkadaşım oldu. Gittiğim her yerde karşılaştığım misafirperverlik ve nezaket olağanüstü. Şimdiye kadar o kadar çok insan tanıdım ki, alışverişe çıktığımda bile tanıştığım dükkan sahipleriyle konuşuyorum. Hatta alışverişte sıklıkla kullanılan Türkçe kelimeleri öğrendim. Bu şehirde gerçekten kendimi mutlu hissediyorum. Burada bulunduğumuz beş yıl içinde sadece diplomatik çevreyle sınırlı olmayan çok güzel arkadaşlıklarım oldu ve bana şehirde çok güzel rehberlik ettiler. Ankara’dan ayrılırken onlarla vedalaşmak benim için çok zor olacak.
Ekonomik ve ticari ilişkiler Türkiye ve Avusturya arasındaki ilişkilerin önemli bir kısmını oluşturuyor. Bu ilişkilerin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Klaus Wölfer: Avusturya son yıllarda Türkiye’de büyük bir yatırımcı haline geldi. Türkiye ve Avusturya arasındaki FDI (Foreign Directed Investment) Doğrudan Yabancı Yatırım miktarı oldukça yüksek. Özellikle Avusturya’nın yüzölçümünü hesaba katarsak… Avusturya firmaları Türkiye’de önemli rollere sahip. Bu, Avusturya ve Türkiye arasındaki yakınlığın bir yansımasıdır. Avusturyalı girişimciler Türkiye’ye oldukça aşinadır, bu ülkeyi çok iyi bilirler. Avusturya’da Türkiye konusunda, Türkiye’de de Avusturya konusunda çok uzman vardır. Bu konuların arasında yer alan, 1960’lı yıllardan beri geçen zaman içerisinde tanık olduğumuz göç hareketi, ekonomik ve ticari ilişkilerin teşviki ve geliştirilmesi için ayrıca ideal bir unsur olurturuyor.
Avusturya’da yaklaşık 300 000 Türk ve Türk kökenli Avusturya vatandaşı yaşıyor. Bunlar iki ülke arasında nasıl bir bağ oluşturuyor?
Klaus Wölfer: Burada da yine tam olarak demek istediğim, ekonomik ve ticari alanlardaki ilişkilerin yüksek seviyesine baktığımız zaman, Türkiye’den Avusturya’ya olan göç hareketi çok önemli ve olumlu bir rol oynuyor. Çünkü bu bağ, iki ülkenin ekonomisi hakkında bilgi edinilmesine ve bu konuda uzmanlık sahibi olmaya yardımcı oluyor. Diğer bir önemli faktör de elbette okullar; İstanbul’daki Avusturya okulu ve birçok genç insanın Avusturya’da öğrenci olarak bulunması ilişkilerde çok önemli faktörler. Bu faktörler insan bilgisi ve uzmanlığı sağlayarak bir makinanın, özellikle ekonomi makinasının yağı gibi, ilişkileri güçlendirme konusunda çok yardımcı oluyor. Tabii ki Türkiye’den Avusturya’ya göç etmiş birçok insanın, onların çocukları ve torunlarının iyi bir şekilde entegrasyonunu sağlamak da bizim için önemli bir görev. Bu her zaman kolay olmayabilir ama önümüze gelen başlıca görevlerden biridir. Çünkü Avusturya’ya göç etmiş herkesin ülkemize entegre olması, kendisini gururlu bir vatandaş olarak hissetmesi ve her türlü imkanın kendisine açık olduğunu bilmesi bizim için çok önemlidir. Bu özellikle Türk kökenli vatandaşlarımız için de önemli bir görevimizdir. Almanca konuşmayan yabancı kökenli birçok vatandaşımız için bu gerçek, bizim toplumumuzda çok önemlidir.
Avusturya ve Türkiye arasındaki turizm hareketliliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Klaus Wölfer: Avusturya’ya gelen Türk turist sayısında gözlenen artıştan çok memnunum. Avusturya’nın kayak pistlerini keşfetmeye, Viyana, Graz, Innsbruck ve Salzburg gibi büyük şehirleri görmeye gelen Türklerin sayısı gittikçe artıyor ve bundan çok mutluyuz. Öte yandan Türkiye’yi de görmeye gelen çok sayıda Avusturyalı turist var. İstanbul, Güney sahilleri, Ege ve Akdeniz sahilleri Avusturyalı turistlerin özellikle hedef aldığı bölgeler. Şu anda Türkiye’deki tedirginlikle bağlantılı bir sıkıntı olduğu muhakkak ama ben gelen turist sayısının yine artacağından eminim.
Avusturya Parlementosu’nun Türk kökenli üyeleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Klaus Wölfer: Avusturya Parlementosu’nun belli bir sayıda Türk kökenli üyesi vardır ki bu parlementonun en doğal gerçeğidir. Çünkü Avusturya nüfusunun yüzde üç veya dört oranında Türk kökenli vatandaşı vardır. Bölgesel olarak da her yerdeki belediye meclisinde temsil edilirler. Bunun dünyanın her yerinde son derece doğal bir şey olduğunu düşünüyorum. Türk kökenli Avusturya vatandaşları da Avusturya Parlementosu’nda temsil edilmeli.
Türkiye’de bulunduğunuz süre içinde hangi şehirleri ziyaret ettiniz? Bu şehirlerin fark ettiğiniz karakteristik özellikleri nelerdir?
Klaus Wölfer: Eşimle birlikte batıda Edirne’den doğuda Kars’a, kuzeyde Sinop’tan güneyde Hatay’a kadar birçok şehri görme fırsatımız oldu. Harran, Gaziantep, Bursa ve Konya’ya gittik. Sinop, Şanlıurfa, Mardin ve ruhani yönüyle Konya, ziyaret ettiğimiz şehirler arasında benim favori şehirlerimdi. Konya’daki Mevlana ruhu ve Sinop’un doğal güzelliği beni çok etkiledi. Şehrin tepelerinden denizin ufka doğru uzanışını görmek harikaydı. Ayrıca Edirne çok güzel bir şehir. Kars’taki eski Ermeni başkenti Ani çok etkileyiciydi. Her yerde karşılaştığımız misafirperverlik de ayrıca çok mutluluk vericiydi.
Dianne Wölfer: Pamukkale ve Kapadokya gördüğümüz yerler içinde benim favori yerlerim arasındaki yerini aldı diyebilirim. Ayrıca Van’da bulunduk, şehrin kendine has çok meşhur bir kedisi var. Gerçekten unutulmaz bir gezi olmuştu. Yemekleriniz muhteşem ama özellikle Gaziantep gezimizden sonra kilo aldığımızı fark ettik. Burası bir açık hava müzesi gibi. Gördüğünüz eskiye dair her şeye dokunabiliyorsunuz, tabii ki bunun sınırlandırıldığı alanlar var ama adeta tarihin içinde yaşayabiliyorsunuz. Gittiğimiz her yerde karşılaştığımız misafirperverlik ve sıcakkanlılık olağanüstüydü. Buradan ayrılmak bizim için gerçekten zor olacak.
Ankara’da gitmekten en çok hoşlandığınız favori yerleriniz nerelerdir?
Klaus Wölfer: Sırasıyla belirtmek gerekirse, Çankaya, Bahçelievler ve Balgat’ı çok seviyorum.
Dianne Wölfer: Ben Ulus, Kızılay ve Çankaya’da bulunmayı çok seviyorum. Özellikle Kale bölgesi kendine has dükkanlarıyla çok ilgimi çekiyor. Oraya ne kadar sık gitsem de asla bıkmam. Benim favori restoranım da orada yer alıyor. Ulus’taki antikacılardan bazı antika eşyalar da aldım. Bu şehirde yaşama fırsatı bulduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Dışarıdan Türkiye’ye gelenler hep İstanbul’a gitmek ister ama biz Ankara’yı çok seviyoruz ve burada kendimizi gerçekten evimizde gibi hissediyoruz.
Bazıları çok iyi düzeyde olmak üzere birçok yabancı dil biliyorsunuz. Türkçe de bunlardan biri mi?
Klaus Wölfer: Türkçe öğrenmede yavaş yavaş yol aldığıma inanıyorum. Ben birkaç vesileyle Türkçe öğrenmeye başladım. Beş yıldır burada bulunuyorum ve geldikten hemen sonra öğrenmeye başlamak istedim. Ama başlarda çok meşgul olduğum için bir yıl sonra ancak başlayabildim. Bir dönem ara vermek zorunda kaldım ve iki yıl sonra tekrar başladım. Çok meşgul olduğum için hala istediğim kadar ilerleme kaydedemediğimi düşünüyorum. Çünkü buradaki görevim çok yoğun çalışmamı gerektiriyor. Yine de Avusturya’ya döndüğümüzde, emekli olduktan sonra da olabilir ama Türkçe konuşmayı geliştirmek istiyorum. Çünkü birçok dil birikimime dayanarak, yabancı dil öğrenme konusunda yetenekli olduğuma inanıyorum. İngilizce, Almanca ve Fransızca diplomat olmak için gereken temel diller ama İtalya ve Yugoslavya’da yaşadığım sürelerde İtalyanca ve Sırpça’yı da öğrendim. İspanyolca, Endonezyaca ve Macarca da üzerinde çalıştığım diller arasında yer alıyor. Türkçe, çok çalışma, zaman ve konsatrasyon gerektiren bir dil. Yoğunluğumdan dolayı konsantre olmakta zorlanıyorum ve kendime ait zamanlarda da kullanmak için fırsatım olmuyor. Ama ileride gerçekten tam manasıyla öğreneceğime inanıyorum ve bu konuda kendime güveniyorum. Belki burada bulunduğum süre içinde değil ama birgün turist ya da ziyaretçi olarak geldiğimde Türkçe’yi konuşabiliyor olacağım.