Uzmanından depreme dayanıklı şehirler için yol haritası

İstanbul Rumeli Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. İbrahim Yüksel, günümüzde depremin en önemli gündem maddesi olduğunu belirterek, bu doğal afetin geçmişte olduğu gibi gelecekte de yaşanacağını ifade etti. Bu bağlamda; bilim insanları, mühendisler, toplum bilimciler ve bireyler olarak alınması gereken önlemlerin büyük önem taşıdığını vurgulayan Yüksel, özellikle depreme dayanıklı yapıların inşa edilmesinin hayati bir çözüm olduğunu dile getirdi.
Var Olan Yapılar İçin Çözüm Yolları: Güçlendirme mi, Yıkım mı?
Yeni inşa edilecek yapıların deprem güvenliği açısından en rahat kontrol edilebilen kategori olduğuna dikkat çeken Yüksel, bu tür yapıların zemin etüdünden projelendirme aşamalarına kadar her sürecinin denetlenebilir olduğunu ifade etti. Ancak mevcut yapılar için aynı durumun söz konusu olmadığını söyleyen Yüksel, bu binaların birçoğunda gerekli etüt ve analizlerin ya hiç yapılmadığını ya da projelerinin günümüz yönetmeliklerine uygun olmadığını belirtti. Mevcut yapıların güvenli hale getirilmesi için iki temel yöntem olduğunu ifade eden Yüksel, bunlardan ilkinin yapının performans analizinin yapılarak deprem yönetmeliğine uygun olup olmadığının belirlenmesi olduğunu söyledi. Eğer yapı, yönetmelik kriterlerini sağlıyorsa güvenli kabul edildiğini ifade eden Yüksel, aksi durumda ise iki farklı çözüm yönteminin devreye girdiğini belirtti.
Deprem Güvenliği İçin Güçlendirme Yeterli mi?
Bunlardan ilki yapının güçlendirilmesi olarak öne çıkarken, Yüksel, bu yöntemin kentsel dönüşümün bir alt basamağı olduğunu dile getirdi. Güçlendirme işleminin belirli kriterlere göre yapılan analizler doğrultusunda gerçekleştirilmesi gerektiğini belirten Yüksel, bu sürecin hem avantajları hem de dezavantajları bulunduğunu söyledi. Güçlendirme yönteminin maliyet ve zaman açısından avantaj sağladığını belirten Yüksel, mülk sahiplerinin mevcut yerlerinde kalabilmesi açısından da önemli bir yöntem olduğunu ifade etti. Ancak, sürecin 12 ila 24 ay arasında sürmesi, güçlendirme sırasında yapının boşaltılmak zorunda kalınması, iç ve dış mekanlarda daralma yaşanması gibi dezavantajlarının bulunduğunu vurguladı. Ayrıca, güçlendirme projelerinin sıfır hata ile hazırlanmasının zor olduğunu ve uygulama sürecinde projelerin tam anlamıyla hayata geçirilememesi gibi riskler taşıdığını belirtti.
Hak Sahiplerine Sunulan Destekler Yeterli mi?
İkinci yöntemin ise yapının tamamen yıkılarak yeniden inşa edilmesi olduğunu söyleyen Yüksel, bunun günümüzde “kentsel dönüşüm” olarak bilindiğini ifade etti. Eğer bir yapının performans analizleri sonucunda yıkılması gerektiği belirlenmişse, bu durumun resmi kurumlara raporlandığını ve yıkım sürecinin yasal süreler içerisinde gerçekleşeceğini vurguladı. Kentsel dönüşüm yönteminin sosyal ve psikolojik açıdan bireylere güven sağladığını belirten Yüksel, yeni yapıların tamamen deprem yönetmeliğine uygun olarak inşa edilmesinin büyük bir avantaj sunduğunu ifade etti. Ayrıca, devletin ve belediyelerin hak sahiplerine kira ve maddi destek sağladığını hatırlatan Yüksel, 2025 yılı itibarıyla merkezi yönetimin bağımsız bölüm başına 6500 TL’ye kadar kira desteği sunduğunu ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bu desteği 10 bin TL’ye kadar çıkardığını belirtti. Bunun yanı sıra, devletin hak sahiplerine konut ve iş yerleri için hibe ve kredi desteği sağladığını da sözlerine ekledi.
Kentsel Dönüşümde Karşılaşılan Engeller
Ancak kentsel dönüşüm sürecinin de bazı zorluklar taşıdığını vurgulayan Yüksel, sürecin uzun sürmesi nedeniyle vatandaşların yeni bir barınma alanı bulmak zorunda kaldığını ifade etti. Bunun yanı sıra, verilen kira desteklerinin özellikle büyükşehirlerde yetersiz kaldığını ve inşaat sürecinin uzamasıyla birlikte hak sahipleri üzerinde maddi baskının arttığını belirtti. Ayrıca, hak sahiplerinin yeni yapılacak binada aynı kat, cephe ve metrekareyi talep etmelerinin süreci uzattığını, müteahhitlerin ise az kazanca razı olmayıp maliyetleri karşılamak için çeşitli zorluklar yaşadığını söyledi. Yüksel, bu durumların kentsel dönüşüm sürecini sekteye uğrattığını ve inşaat sektöründe müteahhitlerin kaliteyi düşürmesine yol açtığını belirtti.
Depreme Dayanıklı Şehirler İçin Alınması Gereken Önlemler
Bu sorunların çözümü için birtakım önerilerde bulunan Yüksel, öncelikle merkezi ve yerel yönetimlerin hak sahiplerine daha fazla destek sunması gerektiğini ifade etti. Devletin gerçekçi bütçeler oluşturması gerektiğini vurgulayan Yüksel, vatandaşların hayatları boyunca sahip oldukları mülkleri kaybetmemesi için daha güçlü finansal desteklerin sağlanması gerektiğini belirtti. Ayrıca, imar yasasında değişiklikler yapılarak yapı oturma alanlarının ve kat sayılarının artırılmasının müteahhitlerin daha fazla bağımsız bölüm üretmesini sağlayacağını, böylece hak sahiplerinden ekstra ücret talep edilmesinin önüne geçileceğini dile getirdi.
Müteahhitlerin belirlenmesi ve denetlenmesi konusunda da yeni düzenlemeler yapılması gerektiğini vurgulayan Yüksel, hak sahiplerinin devlet tarafından korunması gerektiğini belirtti. Yapı denetim sisteminin eksiksiz ve kusursuz bir şekilde işletilmesi gerektiğini ifade eden Yüksel, bunun sağlanması için yapı denetim yasasının yeniden yapılandırılmasının önem taşıdığını söyledi.
Sonuç olarak, kentsel dönüşüm sürecinde hak sahiplerinin maddi yetersizlikler nedeniyle direnç gösterdiğini, müteahhitlerin ise yüksek kar hırsı ile hareket ettiğini belirten Yüksel, bu dengenin sağlanabilmesi için devletin daha kapsamlı bir çözüm mekanizması oluşturması gerektiğini ifade etti. Ayrıca, yapı denetimlerinin titizlikle yürütülmesi gerektiğini vurgulayan Yüksel, depreme karşı güvenli şehirler oluşturmak için tüm paydaşların iş birliği içinde hareket etmesi gerektiğinin altını çizdi.