Türkiye’nin gelirini artıracak 10 öneri
Sürdürülebilir ekonomik kalkınma için Türkiye’nin her bölgesinin, her ilinin, ilçesinin potansiyellerini tespit etmeli, planlamalı ve bir program oluşturarak bunları hayata geçirmeliyiz. Bu noktada Ulusal İktisadi Düşünce Kuruluşu (ULİKAD) Başkanı Ömer Niziplioğlu’nun, Türkiye’nin gelirini artıracak 10 önerisi şöyle:
Kalkınma hamlesini istenilen düzeyde gerçekleştiremedik bunun en büyük nedeni planlamanın eksikliğidir. Hangi bölgede, hangi şehir ve ilçede, hangi sanayi kurulmalı araştırılıp ona göre sanayi imar izni verilmeli. Kişi başına okul, hastane, düşünülürken kişi başına iş de düşünülmelidir. İnsanlar geçinebilmek için memleketini terk etmek zorunda kalmamalı. Her bölgenin kendi has özelliği göz önünde bulundurularak sanayi alanları yaratılmalıdır.
Planlama yapılmadan sanayi imar izni verilmeden nasıl fabrika yapılacak anlamak mümkün değildir. Bu devletin en önemli görevidir. İzinleri devlet verir şu an planlamaya başlansa yasal izinlerin bitirilmesi seneleri alabilir. Bu yasal izinler konusunda da hızlanmak için bürokrasiyi hızlandırmak gerekir. Şu an sanayi var denilen illerin o sanayisinde araba tamircisi veya buna benzer atölyeler bulunmaktadır, uluslararası ihracat yapılacak türde çok az sanayi bölgemiz var. Her ilde organize sanayi olduğu iddia ediliyor, bunların yetersiz olduğunu bilinmeli hatta illere endüstriler kurulmalı her ilçenin organize sanayisi olmalı.
Almanya’da nerdeyse her köyde bir fabrika varken bizim ilçelerimizde hatta çoğu ilimizde dahi organize sanayi yok. Sanayisiz kalkınma modeli mümkün değildir. Devletin burada görevi sanayi imar iznini verip yatırımcılara sunmaktır. Bu arazileri istimlak edip imarını çıkardıktan sonra bedelli veya bedelsiz dağıtabilir hatta geri kalmış bölgeler için fabrikasının binasını dahi yapıp çok uygun bütçelerle kiraya verebilir.
Üretimi kırsal bölgelere götürmeliyiz. Bir iplik üretmek için dolar milyoneri olmaya gerek olmamalı sanayi imarlı arsaların tarlaya göre 10-20 kat daha değerli. Bunun önüne geçmek için daha çok sanayi imarlı araziler üretmeli ve yatırımcılara sunmalıyız. Üretim yapabilmek daha kolay olmalı örneklemek gerekirse pamuk ağırlıkla Çukurova’da, Amik Ovası’nda ve Harran Ovası’nda yetişir. Şanlıurfa’ya tekstil organize sanayi kurulsa burada çıkan pamuk burada ipliğe dönüşüp daha sonra kumaş olsa hatta konfeksiyon ürünleri yapılıp İskenderun Limanı’ndan dünyaya dağılsa güzel olmaz mıydı? Tekstil üretiminin büyük bölümünü Çin aldı büyük bir organize sanayi kurarak bu üretimi buraya alabilir, işsizliği bitirebilir milyarlarca dolarlık ihracat yapabilirdik. Bunun için sadece planlayıp gerekli izinlerin verilmesi yeterlidir eminim ki bu alt yapı oluştuğunda birçok yatırımcı buraya yatırım için sıraya girecektir.
Her il nüfusuna göre ihracat hedefi konmalıdır. Şu an sanayisi yeterli olmadığı için üretim yapamayan 30 milyon insanımız senede 2 bin dolarlık üretim yapabilse senelik ekstra 60 milyar dolarlık ihracat gerçekleşirdi.
Petrolden sonra en büyük ithal kalemimiz orman ürünleridir. Halbuki ülkemizin 3’te 1’i resmiyette orman gözükürken nerdeyse ihtiyacımız olan tüme yakın orman ürünlerini neden ithal ediyoruz? Çünkü özel ve endüstriyel ormancılığı yeterince kullanmıyoruz, ağırlıkla ormanlarımıza çam ağacı dikiyoruz. Bu da sadece odun olarak kullanılıyor. Kendi ihtiyacımız olan ağaçlar dikip kendi ihtiyacımızı karşılamalıyız. Aynı şekilde ormanlık alanlarımızda zeytin ve meyve ağaçlarını orman ağacı olarak kabul edilse ve bu ormanlık alanlar çiftçilere verilse kırsaldaki birçok insanın geçimi sağlanmış olur ve ülke ekonomisine katkı sağlarız. Hatta Toros dağlarındaki maki bitki örtüsüyle kaplı olan alanatıl bir durumda duruyor. Tropikal meyve olan muz, kivi ve ananas yetişicilerine sunulsa, teraslama sistemiyle saksı gibi düşünülerek yetiştirme yapılsa alan toprak olarak zenginleşip erozyonun da önüne geçilerek daha yeşil bir ülke konumuna gelebiliriz.
Ormancılığı da hayvan besiciliği gibi görmeli ihtiyacımız olan orman ürünleri üretmeliyiz. Birçok ülke kendi ihtiyacı olan ürünleri üretirken biz her ihtiyaç duyduğumuz ürünleri neden ithal ediyoruz anlamak mümkün değil. Eğer endüstriyel ormancığı daha yaygın kullanabilirsek yüzbinlerce insana iş bulunmuş olup ve milyarca dolarlık ithal ürünleri biz üretmiş oluruz. Ormancılık ülkemizde yok sınıfındadır. Meslek olarak dahi görülmemektedir. Bunu değiştirmeli her toprak parçasını ayrı ayrı değerlendirmeliyiz. Ayrıca devlette bütçe ve yeterli personel olmadığı için resmiyette orman olarak gözüken alanlar boş olarak duruyor. Sizce bu çorak duran alanlar orman mı? Eğer ormancılığı geliştirsek ülke ekonomisine senede 5 milyar dolardan daha fazla katkı sağlayacaktır.
Dünyanın en ucuz taşımacılığı deniz taşımacılığı olduğu düşünüldüğünde ülkemiz bu alanda liderliğe oynamalıdır. 3 tarafı denizlerle çevrili, 3 kıtanın ortasında Ortadoğu, Avrupa, balkanlar, Kafkasların deniz taşımacılığını biz üstlenmeliyiz. Bu konumumuzda daha başka bir ülke olmadığı bilmeliyiz.
Karadeniz kıyıları denizi soğuk ve dalgalı olduğu için turizme çok uygun değildir. Buradaki denizi tersaneler bölgesi ilan edip her ile irili ufaklı tersane izinleri çıkarıp yatırımcılara sunmalıyız. Böylelikle şu an atılı durumdaki Karadeniz sahili uluslararası gemi üretimi yapan bölge durumuna ulaşacaktır. Ülke ekonomisine katkı sağlayacak binlerce insana iş sağlayacaktır. Dünyanın en büyük gemilerinin yapıldığı 3 tersane yapılsa yaklaşık 3 milyar dolarlık ekonomi yaratılmış olur.
3 tarafı denizlerle çevrili ülkemizin denizlerinden yeterince yararlanabiliyor muyuz? Norveç’in sadece somon balığından senelik 6 milyar dolar geliri var. Marmara Karadeniz balık ve deniz ürünleri yetiştirmek için ruhsatlar düzenlenmeli. Midye ,kalamar, karides ve balık türlerinin birçoğunu üretmeli ihtiyacımızı karşılamalı ve ihracat yapmayız. Denizleri ekonomik getirisi olduğunu hatırlamayız çok yetersiz ruhsat verilmesine rağmen levrek ve çupra da dünya rekorunu kırıyorken daha çok çeşit ve yasal izinle denizlerimizden daha çok fayda sağlamalıyız. Denizleri, deniz ürünleri yetiştirme tarlası gibi düşündüğümüzde ne kadar avantajlı olduğumuzu daha net anlarız. Gerekli deniz ürünleri yetiştirme ruhsatları düzenlendiğinde şu an 1 milyar dolar olan ihracatımızı 4-5 milyar dolara çıkarabiliriz.
Kırsal bölgede yaşayan vatandaşlarımızı üretime katılmasını sağlamalıyız hediyelik eşya, oyuncak, süs ürünleri, bijuteri, cam, tekstil montaj gibi evde, köyde basit atölye içinde yapılabilecek ürünleri kırsal bölgede ürettirmeye çalışılmalıyız. Örnek olarak yılbaşı süslerini çam ağacı, kapı süsü tahta oyuncak gibi ürünleri kadınlar evde rahatlıkla yapabilir ve bunların özellikle Avrupa’ya ihracatı ile önemli kazanç sağlayabiliriz. Bunun için yasal engeller kaldırılmalı, ürün imalatı yaptırmak isteyen firmalar istediği ürünü ilan etmeli üretim yapmak isteyen kişilerle temasa geçilmeli işin nasıl yapılacağını öğretilmelidir. Böylelikle kırsaldaki iş gücünü değerlendirmeliyiz. Köydeki kasabadaki atıl durumdaki istihdamımızı kazanmalı, kırsalda yaşayan insanları gelirini arttırmalıyız.
Yazılımın bir makinesi yoktur, insan eliyle yapılır. Ücretlerin yüksek olduğu ülkeler bu maliyeti düşürmek için başta Hindistan gibi ülkelere yaptırmaktadır. Yazılımdaki kodları yazmak için bilgisayar mühendisi olmaya gerek yoktur. Kodların nasıl ve hangi düzende yapılacağı öğretildiği takdirde çoğu kimse rahatlıkla yazılım yapabilir. Genç nüfusumuzu bu şekilde iş sahibi yapabilir, evinde yazılım yaparak geçimini sağlattırabiliriz. Hindistan’ın bu yolla 100 milyar dolar kazandığını unutulmamalıdır. Dünyada yazılımcıya çok büyük ihtiyaç duyulduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Ülkemizin yazılım konusunda ilerletirsek dünyaya daha çok entegre olur bu sektörünü genç insanlarımıza yaptırmayı başarabilirsek 3-5 milyar dolarlık ek gelirimiz olur.
Türk dizilerinin dünyada satış rekorları kırdığını biliyoruz. Bunun en büyük nedeni oyuncu maliyetinin düşük olması. Bunu göz önünde bulundurarak İstanbul’a Hollywood tarzında film, dizi ve program çekim platformu yapılmalı bu sayede hem çekimlerin maliyeti düşürülmeli hem de istihdam sağlanmalıdır. Ayrıca özellikle Avrupa’da maliyetli çekimlerin burada çekilmesi sağlanmalı. Birçok Ortadoğu ve Afrika ülkelerinin yetersizliklerinden dolayı çekemediği çekimleri de buraya çekme imkânı sağlanmalıdır. Hollywood’un senelik 100 milyar dolar geliri olduğunu göz önünde bulundurulduğunda şu an 500 milyon olan dizi satışımız 3 milyar dolara rahatlıkla çıkarabiliriz. Çünkü çekimler için dekor teknik eleman ve oyuncuya sahibiz.
Ülkemiz dini geçişlerin aynı zamanda da tarih, kültürler beşiğidir. Bunun yanında deniz, dağ, doğa için mükemmel durumdadır. Turizmde dünya birincisi olabilme imkânı vardır. Akdeniz turizm havzasıyken biz sadece Antalya ilimizden yararlanıyoruz. Oysa Hatay Mersin ve Adana da aynı potansiyel vardır. Buralar da turizm bölgesi ilan edilirse Antalya gibi işsizlik biter ekonomik olarak kalkınma sağlanır. Aynı şekilde Avrupa’da birçok ülke kayak turizmiyle geçimini sağlarken özellikle Avusturya ülke ekonomisinin yüzde 60’ını turizm ve kayaktan karşılıyorken bizim dağlarımız da kayak turizmi istenilen düzeyde değildir. Bunun nedeni dağlarımızı planlayıp kayak turizmine açmamamızdır. Yine aynı şekilde doğa harikası yaylalarımızı da turizm planlaması yapılmadığından bu şekilde atılı olarak kalıyor. İsviçre’nin Alpleri örnek alınmalıdır.Kültür şehirleri olan Mardin, Şanlıurfa’yı da turizme kazandırmalıyız.
Ülkemiz tarım ülkesi olarak bilinse de çiftçi başına düşen toprak alanı 4 dekardır. Bu kadar parçalanmış tarım arazisiyle kârlı tarım yapmak mümkün değildir. En büyük sorunumuz parçalanmış toprak meselesidir. Bunları birleştirerek daha verimli ve daha az maliyetli üretimin yollarını bulmalıyız bireysel üretimle uluslararası ihracat düşünülemez. Ayrıca tarım borsaları kurularak üreticinin eline hak ettiği para geçmesi sağlanmalıdır çiftçilerin gelir düzeyi yükseldikçe tarıma olan ilgi ve yatırımda artacaktır. Hollanda’da çiftçiler bağlı bulunduğu kurumdan toprağın türüne ülke ve ihracat ihtiyacına göre ekim izin verilir. Ülkemizde ne yazık ki herkes kendi bilgisi ve öngörüsüyle hareket etmektedir. Tüm çiftçilerimiz bir platformda üreteceği ürünü deklare etmeli böylelikle çoğu zaman yetersiz bazen de ihtiyaç fazlası üretim yapılmasının, mağduriyetlerin önüne geçilmesi sağlanmalıdır.
Tarımı ülkemizin ihtiyaçlarının karşılanması yeterli olarak görülüyor oysa ülkemizi ayağa kaldıracak olan ihracattır. Bunun için stratejiler geliştirilmeliyiz. Örnek olarak Fransa’daki üzüm bağlarının alanı 850 bin hektarken ülkemiz de 650 bin hektardır. Ekili asma alanlarımız bu kadar yakınken Fransa üzümden şarap yaparak sadece şarap ihracatından 12 milyar Euro kazanırken bizim üzüm olarak ihracatımızdan 150 milyon dolar kazanç elde edebiliyoruz. Eğer biz de üzümü şarap veya kuru üzüm yapabilseydik şu an Fransa’ya yakın gelirimiz olurdu. Aynı şekilde zeytini, zeytinyağı olarak satabilseydik veya kaysıyı kuru kayısı olarak Çin gibi kalabalık ülkelere pazarlayabilseydik durum daha farklı olabilirdi. Aynı şeyler sebzelerde de geçerli. Gelişmiş ülkeler çalışanın maliyeti düşürmek için soyulmuş donuk ürünler alıyor. Nerdeyse her sofrada patates bulunuyor. Avrupa, Ortadoğu, Rusya veya dünyanın donmuş patates ihtiyacı göz önünde bulundurulduğunda nasıl bir pazardan bahsettiğimiz daha net anlaşılır. Aynı şekilde ürettiğimiz ürünü paketleyip dondurulmuş veya kurutulmuş hale getiremezsek yaş sebze ve meyveci olarak bu kadar gelirde kalırız. Bu yolla senelik 20-30 milyar dolar kazancı organize olamadığımız için kaçırıyoruz. Konya kadar alanı olan Hollanda’nın senelik 150 milyar dolar tarımdan geliri olduğunu unutmamak gerekir. Başta Avrupa’nın süt ve süt ürünlerini büyük bölümünü kendi karşılayabiliyorken süt ve süt ürünleri olarak Ortadoğu ve Afrika ülkelerinin baş tedarikçisi olmalıyız. Tüm tarımı planlamalı, üretimden önce ve sonrasını bilgilendirmeli, borsalardan ürünler alınmalı, sağlıklı depolanmalı paketlenmeli ve uluslar arası pazarda profesyonel pazarlanmanın yolu bulunmalıdır. Ham haliyle satışın ülkemize kazancı yok kadar azdır.
ülkemiz maden çeşitliliği bakımından dünyada ilk 10’dadır. Yine dünya metalik madeninin yüzde 40’ını içinde barındıran tetis kuşağının üstünde en büyük alana sahip ülkelerden biridir. Dünya mermer rezervinin yüzde 40’ına bor madeninin yüzde 78’ine sahipken gelirimiz buna paralel bu kadar yüksek değildir. Dünya mermer pazarının büyüklüğü 40 milyar dolarken yüzde 40 rezervimiz varken 16 milyar dolar gelirimiz olması gerekirken 2 milyar dolardır. Bunun nedeni başta mermer olarak birçok madeni ham halinde veya blok olarak satıyoruz. Katma değerli ürün haline getiremiyoruz.
Çin mermeri ülkemizde alıp okyanusu geçip dünyaya satarken bizim yeterli mermer işleye fabrikalarımız olmadığı için 140 milyon yılda oluşan mermeri çok komik fiyata satıyoruz. Oysa Burdur, Denizli, Isparta’da mermer organize sanayileri kurulsa bu illerin işsizliği bitebilirdi şu anki mermer sanayilerinin çok yetersiz olduğu mermer ihracatından anlayabiliyoruz. Aynı zamanda bu mermeri alan firmalar, bu taşların en güzeli olan yüzde 5’lik kısmını alırlarken yüzde 90 atık malzeme olarak çevre felaketi olarak bize bırakıyorlar. Bu taşları işleyip ebatlı hale getirip satabilseydik 2 milyar dolarlık ihracatımızı İtalya gibi 20 milyar dolar olurdu. Yine kromun tonunu 200-300 dolara satıyoruz ama bir paslanmaz çelik için 3000-4000 dolar ödüyoruz. Dünya krom üretiminde 5. sıradayken aldığımız pay çok yetersizdir. Bordan senede 500 milyon dolarlık ihracat yaparken Kanadalı bir firma bu aldığı boru işleyerek birçok ürünün ham maddesi olarak senelik 12 milyar dolara satıyor.
Tarım ürünlerimizi ve madenlerimizi işlemediğimiz için katma değersiz sattığımız için gelirimiz düşük kalıyor kırsal kesimde yaşayan insanlarımızı üretime katamadığımız için gelişemiyoruz, denizimizi, dağımızı, sahilimizi, planlayamadığımız için kişi başına milli gelirimizi arttıramıyoruz.
Saydığım sektörleri gerektiği gibi kullanabilseydik 150-200 milyar dolar artı gelirimiz olurdu. Yarattığımız her bir dolar ekonomiye 4 kat etki ettiği düşünüldüğünde 800 milyar dolarlık ilave bir ekonomimiz olurdu. Bu da ülkemizin kişi başına gelirinin 2 katına çıkması anlamına gelir.