Pelin Karahan: Eğer oyunculuk yapmasaydım ressam ya da aşçı olurdum
Kavak Yelleri’nin Aslı’sı ile gönüllerde taht kuran, Muhteşem Yüzyıl’ın Mihrimah’ı ile kariyerinde zirveye çıkan şimdi ise TRT 1 ekranlarında yayınlanan Bir Zamanlar Kıbrıs dizisinin İnci’si olarak izleyici karşısına çıkan güzel oyuncu Pelin Karahan MAG objektiflerinin karşısına geçti.
Kavak Yelleri ile ekranlara “merhaba” dedikten sonra hayatında neler değiştiğini şu sözler ile ifade eden Pelin Karahan “Kavak Yelleri, ilk işimdi. Gözümü orada açtım. İzleyici için keyifli fakat benim için biraz zor bir diziydi. Tüm sorumluluk dört ana karakter üzerindeydi. Ben de küçük ve tecrübesizdim. Hiç bilmediğim bir işte, gece-gündüz demeden yirmi dört saati geçen sürelerde çalışıyordum. Dizi halâ bile seyrediliyor ve insanlar halâ bana “Aslı” diye sesleniyor. O yükü taşıması kolay değildi ama ben de çok çaba sarf ettim ve çalıştım. Hakkını verdiğimi düşünüyorum. O günlerden bugüne hayatımda da birçok şey değişti. Hem sektör hem ben değiştim. Meslekteki tecrübelerim oturdu. Arada aile kurdum, çocuklarım oldu. Anne olduktan sonra oyunculuğum da değişti. Arada on yılı aşkın bir süre var. Yıllar geçtikçe hep artıya doğru ilerledim, başarılarım artarak ilerledi” dedi.
Mutlu giden evliliğinin sırlarını ve tanışma hikayelerini de MAG okurları ile paylaşan güzel oyuncu şunları söyledi: “Her şey çok hızlı gelişti. Çocuklar da peş peşe geldi. Bu kadar erken düşünmüyorduk. Aslında hemen anne-baba olmak çok zor. Çünkü biz birbirimizi çok kısa bir süredir tanıyorduk. Belki doğru insanlar olmayabilirdik ama hakikaten şanslıymışız ki güzel bir yuva kurduk ve Ali Demir ile Can oldu. Zaten en kıymetlimiz onlar. Karşılıklı sabır, sevgi ve saygı ile mutlu bir evliliği sağlayabilirsiniz. Tabii aradaki uyum ve dengeyi sağlayabilmek de önemli. Aşk tabii var ama işin içine çocuklar girince huzur, sevgi ve güven daha ağır basıyor. Evlilik tek başınıza sırtlanabileceğiniz bir şey değil. Karşılıklı olabilecek bir şey.”
Pelin Karahan
Renkli, Neşeli, Güzel
Kavak Yelleri’nin Aslı’sı ile gönüllerde taht kuran, Muhteşem Yüzyıl’ın Mihrimah’ı ile kariyerinde zirveye çıkan şimdi ise TRT 1 ekranlarında yayınlanan
Bir Zamanlar Kıbrıs dizisinin İnci’si olarak izleyici karşısına çıkan güzel oyuncu Pelin Karahan ile Swissôtel The Bosphorus Istanbul’da çok keyifli bir röportaj ve fotoğraf çekimi gerçekleştirdik. Duru güzelliği, neşesi ve samimiyeti ile izleyen herkesi kendisine hayran bırakan başarılı oyuncu kariyeri, dizi projesi, ailesi ve kendisine ilişkin merak edilen her şeyi okurlarına özel anlattı.
Kavak Yelleri ile ekranlara “merhaba” dediniz. O günlerden bugüne hayatınızda neler değişti?
Kavak Yelleri, ilk işimdi. Gözümü orada açtım. İzleyici için keyifli fakat benim için biraz zor bir diziydi. Tüm sorumluluk dört ana karakter üzerindeydi. Ben de küçük ve tecrübesizdim. Hiç bilmediğim bir işte, gece-gündüz demeden yirmi dört saati geçen sürelerde çalışıyordum. Dizi halâ bile seyrediliyor ve insanlar halâ bana “Aslı” diye sesleniyor. O yükü taşıması kolay değildi ama ben de çok çaba sarf ettim ve çalıştım. Hakkını verdiğimi düşünüyorum. O günlerden bugüne hayatımda da birçok şey değişti. Hem sektör hem ben değiştim. Meslekteki tecrübelerim oturdu. Arada aile kurdum, çocuklarım oldu. Anne olduktan sonra oyunculuğum da değişti. Arada on yılı aşkın bir süre var. Yıllar geçtikçe hep artıya doğru ilerledim, başarılarım artarak ilerledi.
“Anne olduktan sonra oyunculuğum da değişti” dediniz. Ne gibi değişimler oldu?
Anne olunca öngörü, sağduyulu hareket etme ve duygusallık artıyor. Haliyle anne olarak oynadığınız roller de daha içten oynanıyor. Şimdi oynadığım Bir Zamanlar Kıbrıs dizisinde de iki kız çocuğum var. Senaryoda bir şey yazmasa bile doğal olarak o korumacı tavırlar, sahiplenme oluşuyor hatta çocuk ile olan ilişki, kurulan cümlelere bile kendimden bir şeyler ekliyorum.
Muhteşem Yüzyıl dizisinde tarihi bir karaktere can verdiniz. Mihrimah Sultan’ın hikâyesini bir de sizden dinlemek isteriz. Size neler hissettirmişti?
Tarihte yer etmiş, gerçek bir karakteri canlandırmak gurur verici. Farklı bir sorumluluğu var ama canlandırması çok keyifli. Mihrimah da çok güzel bir karakterdi. Bir tarafta çok dişli bir anne ve hükümdar bir baba, öteki tarafta erkek kardeşleri arasındaki güç savaşı, kendisi zaten istemediği, yaşça büyük biriyle zorla evlendiriliyor… Hatta hiç unutmuyorum Rüstem Paşa ile evlendirildiği sahneyi çekerken o kadar çok ağladım ki hatta ara verip çıkmak istedim. Hem yaşadıkları hem de kendinden yaşça büyük biriyle zorla evlendirilmesi beni çok etkilemişti. Ülkemizde de bu durumu yaşayan pek çok kız var. Bunları düşününce çok duygulanmıştım.
Unutamadığınız bir set anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Özellikle “şu var” diyebileceğim bir şey yok. Çünkü geçen şu on yılda iyi, kötü birçok anım oldu. Bütün projelerimde birlikte çalıştığım oyuncular, kadrolar hep çok iyi ve başarılı isimlerdi. Halit Ergenç, Vahide Gördüm, Mehmet Günsür ile çok kıymetli ve özel sahnelerim oldu. Hepsinden çok şey öğrendim. Artık yapamayacağım dediğim anlar oldu. Bazı sahnelerde çok ağladım devamını getiremedim bazı sahnelerde panik ataklarım oldu çekmekte zorlandım. Say say bitmez yani…
TRT 1’de yayınlanan Bir Zamanlar Kıbrıs dizisi ile ekranlara yeniden döndünüz. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Çalışmalar nasıl gidiyor?
Şubat, mart gibi yayına girdik şimdi ilk sezonumuzu bitirdik. Benim kabul edişim ve çekimlere başlamamız çok hızlı oldu. Çok başarılı bir iş. Kadrosu, hikâyesi, ekibi ve yapım firması hepsi benim için çok kıymetli. Çocuklardan dolayı uzun bir ara vermiştim böyle büyük ve başarılı bir projeyle geri dönmek bana çok iyi geldi. Bu iş beni çok besliyor.
Senaryo ilk geldiğinde neler hissettiniz?
Aslında senaryoya ben gittim. Bu projeyi tesadüfen sosyal medyada gördüm ve menajerim Ebru ile konuştum. Biraz kendi kendimi senaryoya gösterdim gibi oldu. Sonrasında diziye dahil olunca senaryoyu okudum ve çok etkilendim. Senaristimiz Emre ve Başar çok başarılılar. Hikâye çok iyi. Bir de dönem olarak 1963’te başlıyoruz ama 1970’te bitireceğiz. Her şey çok net ve gerçek. O yüzden hem okurken hem de çekerken çok etkilenmiştim.
Dizide canlandırdığınız İnci karakteri tarihte gerçekten var olmuş biri mi?
Biz gerçek bir hikâyeden dizi yapıyoruz. Ancak buradaki bazı karakterler gerçek. Dönemin Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Nikos Sampson gibi… Onların dışında mesela İnci, kocası Kemal ve ailesi onlar hikâye için yaratılmış kahramanlar. Ama onlar gibi o kadar çok aile var ki sadece isimler farklı, yaşananlar ve acılar birebir aynı. Biz o dönem insanlarının yaşadıkları zorlukları farklı isimlerle yansıtıyoruz.
Canlandırdığınız karakterler sizin için ne ifade ediyor?
Canlandırdığım karakterlerin kızması, üzülmesi, sevinmesi, ağlaması bunların hepsi benim kattığım duygularla ortaya çıkıyor. Hepsi benden bir parça gibi. Halâ üzerinden kaç karakter geçmiş olmasına rağmen dışarıda görenler “Aslı” diye sesleniyor. Çünkü benimle özdeşleşti, kendimden bir şeyler kattım ve izleyiciye bunu aktardım.
Senaryo geldiğinde ilk olarak nelere dikkat ediyorsunuz? Bir senaryonun sizi heyecanlandırması için en önemli kriteriniz nedir?
Farklı bir konu ya da rol olması her zaman daha dikkat çekici ama beni daha çok senaryonun inandırıcılığı ve gerçekçiliği cezbediyor. Zaten yola çıktıktan sonra da karakter ile bütünleşiyorsunuz.
Takip ettiğiniz yapımlar içerisinde “keşke böyle bir karakteri canlandırsaydım” dediğiniz bir proje
oldu mu?
Yurt içinde öyle bir projem yok. Ama Muhteşem Yüzyıl dizisinde olmasaydım çok üzülürdüm. Çünkü çok güzel bir döneme denk geldi. Mihrimah’ı önce kabul etmemiştim sonrasında ısrarla kabul ettim eğer ona hayır deseydim ve oynamasaydım çok pişman olurdum, iyi ki olmuş. Ama yurt dışı projelerinde Emily in Paris ve You’da oynamak isterdim.
Oyuncu olmasaydınız hangi mesleği seçmek isterdiniz?
Turizm mezunuyum ama okuduğum bölümün işini yapmayacağımdan emindim. Oyunculuk da biraz tesadüfen hayatıma girdi. İyi ki de girmiş. Eğer oyunculuk yapmasaydım ressam ya da aşçı olarak devam ederdim. Ama mutlaka eğlendiğim, keyif aldığım bir işim olurdu.
Anne olduktan sonra hayatınızda neler değişti?
Anne olduktan sonra tempom çok arttı. Daha sabırlı, ön görülü olmaya başladım. Aynı anda birçok şeye yetişebilme kabiliyetim ortaya çıktı. Çocuklarınız önceliğiniz ama çalışmak da zorundasınız. Ben de zaten çalışmayı çok seviyorum. Hep bir koşturma, tempo olsun istiyorum ve bu hızı seviyorum.
Oyuncu Pelin Karahan, anne Pelin Karahan, eş Pelin Karahan… Hepsini düşündüğünüzde
güzel ve başarılı bir kadın ortaya çıkıyor. Hayat mottonuz nedir?
Mottom dönem dönem değişebiliyor. Sizler eş, anne ve oyuncu halimi biliyorsunuz ama ben aynı zamanda bir evlat, abla, dost ve arkadaşım. Çok farklı rollerim var. Hepsi de dönem dönem daha ağır basabiliyor. Bütün bunları keyif alarak yapmak lazım. Bir şeyi zorla yaptığın zaman mutsuz oluyorsun ama keyif alarak yaptığında hem mutlu oluyorsun hem de her şey daha güzel oluyor.
Bu yoğun tempoda formunuzu nasıl koruyorsunuz? Kendinize özel bakım ritüelleriniz var mı?
Spor yapmayı aksatmamaya çalışıyorum. Yurt dışında çekimlere gitmeme rağmen haftanın en az üç, dört günü bir şekilde spor yapmaya çalışıyorum. Sporu hayatımın bir noktasına koydum ve benim vazgeçilmezim oldu. Akşam geç saatlerde yemek yememeye çalışıyorum. Erken uyuyup erken kalkıyorum. Kremlerim vazgeçilmezim. Çekim olsun olmasın mutlaka makyaj yaparım ama asla temizlemeden uyumam.
Yorucu bir set programınız var. Bu süreçte kendinize ve çocuklarınıza nasıl zaman ayırıyorsunuz?
Aslında çalıştığım zaman hem kendime hem çocuklara daha iyi vakit ayırabiliyorum. Kendim için bir şeyler yapmayı ve başarıyı sevdiğim için motive oluyorum ve kalan vakitte çocuklarıma daha faydalı olabiliyorum. Birlikte olduğumuz vakti kıymetli geçirince yana yana geçirilen standart günlerden daha kıymetli oluyor. Yani bütün gün evde otursanız zaten yan yanayız diyerek belki çocuğunuza daha az vakit ayırıyorsunuzdur ama yoğunluktan dolayı ayrı kaldığınızda birbirinizi özlüyorsunuz o zaman anne-çocuk ilişkisi açısından geçirilen zaman daha verimli oluyor.
Çocuklarınızla birlikte yapmaktan en çok keyif aldığınız şey nedir?
Aslında çocuklarımın keyif alarak yaptıkları şeyleri ben de keyifle yapıyorum. Kek yapmayı çok seviyoruz. Hikâye anlattığım zaman çok eğleniyorlar. Bir de öz bakımlarıyla tamamen ben ilgilendiğim için birlikte yaptığımız her şey keyifli geçiyor.
Çocuklarınızın da sizin gibi oyuncu olmasını ister misiniz?
Babası “bunlardan biri kesin oyuncu olacak” diyor ama ben bilmiyorum. Oyunculuk yapmak isterlerse tabii ki yanlarında olurum ama hep “sevdiğiniz, mutlu olduğunuz bir işi yapın” diyorum. Bu çok önemli. İstemeye istemeye işe gitmek sadece parası için çalışmak çok zor. Umarım mutlu oldukları işi yaparlar.
İleride çocuklarınız bu röportajı okuduğunda onlara ne söylemek istersiniz?
Çalışmanın bir kadın için önemli olduğunu düşünüyorum ve bunu da çocuklarıma empoze ediyorum. Kendimden yola çıkarak onlara hep şunu öğretmeye çalışıyorum “kadın çalışır ve para kazanır” bunu bilsinler ki karşı tarafa bunun bilincinde olarak yaklaşsınlar. Umarım bunu tam anlamıyla size öğretebilmişimdir.
Çok mutlu ve sevgi dolu bir evliliğiniz var.
Eşiniz ile birlikteliğiniz nasıl başladı?
Her şey çok hızlı gelişti. Çocuklar da peş peşe geldi.. Bu kadar erken düşünmüyorduk. Aslında hemen anne-baba olmak çok zor. Çünkü biz birbirimizi çok kısa bir süredir tanıyorduk. Belki doğru insanlar olmayabilirdik ama hakikaten şanslıymışız ki güzel bir yuva kurduk ve Ali Demir ile Can oldu. Zaten en kıymetlimiz onlar.
Sizce uzun ve mutlu bir evliliğin sırrı nedir?
Karşılıklı sabır, sevgi ve saygı ile mutlu bir evliliği sağlayabilirsiniz. Tabii aradaki uyum ve dengeyi sağlayabilmek de önemli. Aşk tabii var ama işin içine çocuklar girince huzur, sevgi ve güven daha ağır basıyor. Evlilik tek başınıza sırtlanabileceğiniz bir şey değil. Karşılıklı olabilecek bir şey.
Eşinizle anlaşamadığınız konular oluyor mu?
Çakıştığımız konular, düşünce ve fikir ayrılıkları haliyle oluyor. Mesela onun daha basit gördüğü şey benim için daha anlamlı olabiliyor. İkimiz farklı algılayabiliyoruz. Ama bir şekilde orta noktada buluşabiliyoruz.
Kendinizi üç kelime ile anlatsanız neler söylerdiniz?
İnsanın kendini anlatması biraz zor tabii ama yine de üç kelimeye sığdırmam gerekseydi eğer enerjik, sabırlı ve olumlu derdim.
Sizi en çok mutlu eden şey nedir?
Beni en çok yemek yemek mutlu ediyor. Makarnayı görünce dünyanın en mutlu insanı oluyorum.
Bir süper kahraman olsaydınız nasıl bir süper kahraman olurdunuz?
Şu an zaten bir süper kahraman gibi yaşıyorum. Bence ev, iş ve çocuklara aynı anda koşmak beni bir süper kahraman yapıyor. Beni bu yoğun tempo besliyor. Çevremdeki insanları mutlu etmek, onlara yetebilmek beni çok mutlu ediyor.
Çok pozitifsiniz ama bir o kadar mücadeleci…
Sizi pes ettiren bir şey var mı?
Çocuklarımla ilgili olumsuz herhangi bir şey pes ettirmese de modumu düşürebiliyor. Eşimde de var aynı durum motivasyonumuz düşüyor, ruhumuz çekilmiş gibi oluyoruz. Çocuklarımla ilgili konular dışında beni hiçbir şey kolay kolay yıldıramaz. Onlar sağlıklı olsun bana yeter.
Kendinizde sevmediğiniz bir özelliğiniz var mı?
Aşırı kararsız biriyim. Önemsiz konularda kararsızlığım daha çok…
Çevrenizden olumlu ya da olumsuz en sık duyduğunuz eleştiri ne oluyor?
Set arkadaşlarım, “Senin enerjini sette çok seviyoruz.” diyorlar. Hatta Tayanç Ayaydın “On sekiz saati devirmişiz, çok ağır sahneler çekiyoruz hala aynı tempoda oyun veriyorsun ve güler yüzünü tutuyorsun.” demişti. Çok hoşuma gidiyor, çok gurur verici. Çünkü aynı enerjiyi set boyunca tutmak çok zordur ama bunu elimden geldiğince başarmaya çalışıyorum, mutlu bir set ortamında vakit geçirmek istiyorum. Çünkü ben de asık suratlı kimseyi sevmiyorum. Sonuçta dışarıdan ne kadar basit gözükse de yaptığımız iş çok ağır. O yüzden motivasyon hep yüksek olmalı ben de elimden geldiğince onu hep yüksek tutmaya çalışıyorum.
Pozitif, neşeli bir enerjiniz var. Peki, dram duygusuna nasıl girebiliyorsunuz?
Bana “üç, iki, bir kayıt” denilsin hemen moda girer ağlamaya başlarım, kestik denildiği an özüme dönerim. O anki duygu durumuna adapte olabiliyorum. Çok çabuk role girip hemen çıkabiliyorum. Sadece duygusal rollerde oynamadan önce biraz daha hüzünlenerek kendimi o moda alıştırıyorum. Çünkü bizim işimiz duygular ve duygularımızla o işi yapıyoruz.
Siz kendinizi hangi türde daha iyi ifade ediyorsunuz? Komedi mi, dram mı?
Aslında hep dram rollerde oynadım ama daha enerjik ve neşeli bir insanım. İzleyici hep ağlarken gördü belki denk gelir ve daha neşeli bir rolde de oynayabilirim. Şimdi dijital de hayatımıza girince biraz daha farklı roller, işler, sinema filmleri ben onlara her zaman açığım. Çünkü insanı geliştirdiğini ve bir oyuncuya daha çok şey kattığını düşünüyorum. Seyirci de bizleri böyle ters köşe rollerde görmeli.
Bir Ankaralı olarak Ankara’da neleri özlediniz?
Çocukluğum Kuğulu Park’ta geçti. Annem ve rahmetli anneannemle çok giderdim. Ben de çok anısı var. Oralar çok kıymetli. Halâ bile gittiğimde oraları görünce duygulanıyorum. Ankara’nın ben de yeri çok farklı.
Dijital platformlardaki yapımlar hız kesmeden devam ediyor. Sizin böyle bir çalışmanız olacak mı?
Dijitallerle konuşuyoruz ama bazen dizi olduğunda zamanlar çakışıyor. Doğru zamanda dijitalde de güzel işler olacak. Dediğim gibi ben rol ayırt etmiyorum önemli olan farklı bir rolü oynamak.
Sanat okulu açmak gibi bir düşünceniz var mı?
Sanat okulu açmak gibi bir düşüncem yok. Ben bu alanda tam kapsamlı bir eğitim almadığım için eğitim vermem söz konusu olamaz. Sadece set tecrübelerimi benden yaşça küçüklere aktarabilirim. Resim ile ilgili birtakım planlarım var. İlerleyen zamanlarda onları hayata geçirmeyi düşünüyorum. Oyunculuğun zaten yaşı yok bunu hep yapmayı düşünüyorum.
Gelecek ile ilgili hedefleriniz ve hayalleriniz nelerdir?
Hayatım boyunca hep birikimlerim ve tecrübelerimin üzerine koyarak ilerledim. Her şey düşündüğümden daha iyi oldu. Kendim ve hayatımla ilgili çok fazla büyük beklentilere girmiyorum. O yüzden daha kolay mutlu oluyorum. Zaten bir insan iyi bir iş, aile, sağlıklı evlatlara sahipse daha ne ister ki. O yüzden sahip olduklarımı kaybetmediğim sürece ben üstüne koyarak ilerlemeye devam ederim.
Son olarak okurlarınıza neler söylemek istersiniz?
Harika bir yaz sayısı çekimi gerçekleştirdik. Enerjik ve renkli bir çekim yaptık. Kıyafetler, çekim her şey tamamen beni yansıtıyordu. Yaptığım en renkli çekimlerden biri oldu.
RÖPORTAJ: DİLARA ERTÜRK FOTOĞRAF: EMRE YUNUSOĞLU