Markalar pazarlama bütçelerini instagram reklamlarına ayırıyor
Hem tasarımcı hem sosyal medya fenomeni olan Bianca Somer Türkmen bir ikon haline nasıl geldiğini ve yarattığı başarılı markaların serüvenlerini MAG’a anlattı.
Gezdiği yerlerle merak uyandıran ve modaya fark katan tarzıyla sosyal medyada yankı uyandıran Bianca Somer Türkmen sosyal medya ile ilgilidüşüncelerini MAG okurları ile paylaştı. Instagram macerasının eşinin fotoğraf çekme tutkusu ile başladığını söyleyen Türkmen, “Instagramla beraber insanlar artık fotoğraflara bakarak nereye tatile gideceğine, hangi otelde kalıp, nerede yemek yiyeceğine, hangi kıyafeti nasıl kombinleyeceğine gayet kolay bir şekilde karar veriyor. Artık markalar pazarlama bütçelerinin büyük bölümünü instagram reklamlarına ayırıyor. Bu noktada da bu konularda güvenilen hesaplar takip ediliyor” dedi.Türkmen, 2018 yaz sezonunda, pastel tonların yanı sıra sarı, pembe ve beyaz tonlarını çok baskın bir şekilde göreceğimizin de altını çizdi.
Gezdiği yerlerle merak uyandıran ve modaya fark katan tarzıyla sosyal medyada yankı uyandıran Bianca Somer Türkmen, bir ikon haline nasıl geldiğini bizlere anlatırken yarattığı başarılı markaların serüvenlerini de paylaşıyor…
Doğru zamanda, doğru yerde, doğru insanlarla olmayı her zaman başarıyorum.
Instagram maceram eşimin fotoğraf çekme tutkusuyla başladı…
Hem tasarımcı hem de sosyal medya fenomeni olarak büyük bir hayran kitlesine ulasan Bianca’yı biraz daha yakından tanıyabilir miyiz?
Saint Michel Fransiz Lisesi’nin ardından Bilgi üniversitesi’nde işletme ve ekonomi okudum. Okul bitip birkaç farklı sektörde iş tecrübesi edindikten sonra, aile şirketimizde çalışmaya başladım. Aile işimiz dolayısıyla tekstil altyapısına sahibim. Şirketimizde önce pazarlama bölümünde çalışmaya başladım; zaman içinde kendim için tasarladığım modeller çalışmakta olduğumuz yabancı satın almacılar tarafından beğenilince, koleksiyonun da başına geçtim. Şu an Mynita isimli bir takı markam ve Dahlia Bianca isimli bir beachwear & resortwear markam bulunuyor.
Tasarım maceranız önce aksesuar yönünde olup ardından giyime yöneldi… Nasıl ilerledi bu süreç, neler motive etti sizi, neler ilham verdi bu tasarımlara?
Kendim ve eşim için tasarladığımız deri ve boncuk bileklikler çevremizdekiler tarafından çok beğenilmeye başlayınca hobimiz birden bire işimiz oldu! Birçok ünlü tarafından da kullanılınca büyük bir patlama yaşadık… Mynita’nin nasıl bir tarzı olduğunu sorarsanız; tamamen kollarda bir parti varmışçasına hem kadınların hem de erkeklerin bir sürü bilekliği bir arada kullandığı bir konseptimiz var diyebilirim. Yurt dışında halihazırda trend olan “arm party” adındaki bu konsept, takı kullanımında biraz daha tutucu sayılabilen erkeklerimiz arasında bile hızlıca yayıldı.
Ben sanırım doğru zamanda, doğru yerde, doğru insanlarla olmayı her zaman başarıyorum. “Dahlia Bianca” serüveni de biraz tesadüflerle başladı aslında… Kendi giymek istediğim desenlerden ve modellerden oluşan bir koleksiyon hazırladım ve bu o kadar içime sindi ki bunu bir marka altında satışa sunabilecegimi düşünmeye başladım. O dönemde bunu işe çevirmekle ilgili tereddütlerim vardi. Ben de zevkine ve görüşlerine çok güvendiğim Marina Elhadef’e koleksiyonumu gösterdim. O kadar çok beğendi ki, ilk tepkisi üretimi kaç günde teslim edebileceğimi sormak oldu. Daha markamın bir adı bile yoktu o zaman! Hatta markamın içinde benim ismimin geçmesi gerektiğini bile söyleyen Marina’dır. Böylece üç yaz önce beachwear & resortwear koleksiyonum, Vakko Mare’lerde ve www.365ist.com’da satılmaya başladı.
Markalarınızı yaratırken kimlere ulaşmayı, nasıl bir algı yaratmayı hedeflediniz?
Dahlia Bianca markasındaki önceliğim, kaliteyi uygun fiyatlarla müşterilerimizle buluşturmaktı. O yüzden kaliteli kumaşlarla ve fazlasıyla titiz bir işçilikle ulaşılabilir bir lüks marka yarattım. Fazlasıyla mükemmelliyetçi olduğum için ortaya çok beğenilen zamansız parçalardan oluşan koleksiyonlar çıktı.
Paylaşımlarınızın sosyal medyada bu kadar büyük yankı uyandırmasının sebepleri neler sizce? Size karşı olan bu ilginin altında hangi faktörler yatıyor?
Eşim Önder Türkmen’in en büyük hobisi fotoğraf çekmek… Benim instagram maceram da onun bu hobisi sayesinde başladı aslında.
Yakın arkadaşı Sezgin Yılmaz ile “fotoğrafa gidiyoruz” deyip saatlerce kendilerine ulaşamamamın sonucunda ya söylenecek ve sevimsiz bir eş olacaktım ya da eşimi mutlu eden bir aktiviteye ben de dahil olacaktım. Ben de onlarla beraber sabahın 06:00’sında kalkıp fotoğrafa gitmeye başladım. O dönem her ikisi de manzara fotoğrafı çekiyordu. “Onthere” ve “Sezyilmaz” hesaplarını takip edenler bilir; gerçekten sanat eseri gibi kareler çeker her ikisi de! Bir gün bana “şuradan yürüsene, bu karede sarışın biri olmalı” dediler ve hayatlarının hatasını yaptılar, çünkü artık “beni de çekin” diye başlarının eti yiyen ve kurtulma ihtimallerinin olmadığı sarı bir belaları vardı.
Eskiden, herhangi bir yere seyahate gitmeden önce, gidilecek restoranları, tiyatroları, şovlari araştırır, rezervasyonlarımızı yapar biletlerimizi alırdım. Ama son dönemde seyahatlerimizi fotoğraf çekmeye yönelik organize ettiğimiz için önceliğimiz fotoğraf çekimi oluyor ve vakit kaybetmemek için o sırada denk geldiğimiz yerlerde yemek yiyoruz! Kısacası artık seyahat etmeden önce yaptığımız hazırlıklar, “daha çok nereleri çekeriz, ben bu kareler için nasıl bir styling yaparım, yanıma ne tarz kıyafetler almalıyım?” tadında oluyor.
Ben gerçekten yaratıcı kareler çekmeyi, farklı şeyler denemeyi, herkesin çekmediği kareleri ortaya çıkarmayı seviyorum. Bu da o kadar kolay olmuyor tabii ki… Her fotoğraf için çok uğraşıyoruz, ciddi emek ve zaman harcıyoruz, gerçekten yoruluyoruz ama sonucuna değiyor.
Instagramla beraber insanlar artık fotoğraflara bakarak nereye tatile gideceğine, hangi otelde kalıp, nerede yemek yiyeceğine, hangi kıyafeti nasıl kombinleyeceğine gayet kolay bir şekilde karar veriyor. Artık markalar pazarlama bütçelerinin büyük bölümünü instagram reklamlarına ayırıyor. Bu noktada da bu konularda güvenilen hesaplar takip ediliyor. Ben mesela tarzıma uymayan, normalde kullanmadığım hiçbir markanın reklamını yapmama, bu konuda gayet net çizgilerim var.
İnsanların beni niye takip ettiğini ya da sevdiğini sordunuz… Sanırım beni samimi buluyorlar, fazlasıyla gerçek olduğumu söyleyebilirim. Seyahat etmeyi çok seviyorum, modayı yakından takip ediyorum, iyi bir stilim var ve olduğum gibiyim. Takipçilerim fotoğraflarıma baktıklarında, her zaman yüzlerinde bir gülümseme oluştuğunu, kendilerine pozitif bir enerji verdiğimi söylüyorlar. Sadece fotoğraflarla insanlarda bu duyguları uyandırabilmek beni mutlu ediyor ki bunu kelimelerle anlatmak mümkün değil…
Bilgi Üniversitesi’nde işletme ve ekonomi eğitimi almışsınız… O günlere geri dönecek olsanız moda alanında bir bölümde lisans eğitimi almayı ister miydiniz? Yoksa moda konusunda zaten doğuşta yetenekli misiniz?
Eğitim, her alanda işin bazını oluşturuyor aslında… Ne yaparsanız yapın, işin olmazsa olmazı… Moda konusunda iyi bir gözünüz olması gerektiğine inanıyorum. Benim gerçekten çok iyi bir gözüm var; bu işin eğitimle olmayacak olan kısmı… Bazı şeyleri de alaylı olduğunuzda yapabiliyorsunuz! Üretimi, kalite kontrolü ben işin mutfağında öğrendim. Tasarım kısmı ise tamamen kendiliğinden gelişti; gözüm, algım, zevkim zamanla oturmaya başladı. Nitekim ben çok doğru bir ekiple çalışıyorum, benim eksiklerimi de onlar tamamlıyor. Moda alanında eğitim almış olmayı isterdim, ancak kendi aldığım eğitimin de marka yaratma konusunda bana çok şey kattığını düşünüyorum.
Fark yaratan özel bir stiliniz var… Kendi tarzınızı nasıl tanımlarsınız? Giyim ve aksesuarda vazgeçilmez parçalarınız neler olur?
Beni en iyi yansıtan tarzın “boho-chic” olduğunu düşünüyorum! Romantik, mini elbiselerimi bootielerle kombinlemeye, saç aksesuarları kullanmaya ve kendimi takılarla şımartmaya bayılıyorum. Özellikle de altın renkli aksesuarlar kullanmayı seviyorum; ten rengime daha çok uyduğunu düşünüyorum.
Takıp takıştırmayı çok seviyorum, o yüzden günlük hayatımda takılarım vazgeçilmezlerim diyebilirim. Bir jean, beyaz bir V yaka t-shirt bile giymiş olsam boynumda, bileklerimde mutlaka bir sürü kolye ve bilezik görürsünüz.
2018 yaz koleksiyonlarında hangi renk ve modellerin rüzgarına kapılacağız?
2018 yaz sezonunda, pastel tonların yanı sıra sarı, pembe ve beyaz tonlarını çok baskın bir şekilde görüyoruz. Yaz demek; uçuş uçuş elbiseler, fırfırlar, soft desenler, yüksek belli şortlar ve crop toplar demek benim için…
Sonunda yaz geldi! Tatil planlarınızı, vazgeçilmez rotalarınızı öğrenebilir miyiz?
Her yaz mutlaka Çeşme’ye, ve Bodrum’a gidiyoruz. Yaz süresince çok uzak rotalar tercih etmiyorum, o yüzden Yunanistan, İspanya ve İtalya’yı tercih ediyoruz. Mykonos, Santorini, Capri, Portofino ve İbiza yaz için çok güzel destinasyonlar…