La Casa de Papel’in renkli sesi Cecilia Krull
Türkiye’ye ilk defa gelen Cecilia Krull, şarkılarını yazdığı La Casa de Papel dizisini ve gelecek planlarını MAG’a anlattı.
Caz Günleri kapsamında Türkiye’de sahne alan La Casa de Papel dizisinin renkli sesi Cecilia Krull, Ankara’da Türk hayranları ile buluştu. Daha çok film ve dizilere yaptığı müzikle tanınan Krull, ülkemizde fenomen olan La Casa de Papel dizisinde seslendirdiği “my life is going on” şarkısının çok sevildiğini söyledi. Türkiye’de birçok hayranının olduğunu belirten Cecilia Krull, “Beni çok destekliyorlar” dedi. Şarkılarını yazdığı dizi ve filmlerde rol almak istediğini söyleyen Krull, “La Casa De Papel’in yaratıcısı AlexPina’ya hep söylüyorum. “Bana küçük bir rol versen olmaz mı?” diye… Rol almayı çok isterdim” dedi. Krull, La Casa de Papel dizisinde Nairobi karakterini çok sevdiğini belirtti.
Ünlü oyuncu Müge Boz’un kapak yıldızı olduğu MAG Temmuz-Ağustos sayısı, birbirinden başarılı ismi konuk ettiği sayfaları ve dopdolu içeriği ile www. magdergi. com. tr , Turkcell Dergilik, Google Play, Apple Store ve seçkin kitapçılarda sizlerle buluşuyor.
Next Level Caz Günleri kapsamında sahne olan ve Başkent’e konuk olan Cecilia Krull ile konser öncesi keyifli bir röportaj gerçekleştirdik…
Cecilia bu Türkiye’ye ve Ankara’ya ilk gelişin… Öncelikle hoş geldin, seni burada ağırlamaktan mutluluk duyuyoruz.
Çok teşekkür ederim, ben de bu güzel ülkeye ilk kez geliyor olmaktan dolayı çok mutlu ve heyecanlıyım.
Seni daha çok filmlere ve dizilere yaptığın müziklerle tanıyoruz. Türkiye’de de özellikle bir fenomen olan La Casa De Papel dizisi ve senin sesinden dinlediğimiz “my life is going on” şarkısı çok sevildi. Belki de ilk defa bir dizinin giriş bölümünü geçmeden insanlar önce şarkıyı dinliyor… Bu sana neler hissettiriyor?
Şarkının kazandığı başarı gerçekten beni çok mutlu ediyor ve şükran doluyum diyebilirim. Sanki bir rüyanın gerçekleşmesi gibi bir şey…
Türkiye’den de bu sayede pek çok hayranın oldu diyebiliriz sanırım. Diğer ülkeler de var şüphesiz ama Türkiye başı çekiyor anlaşılan…
Kesinlikle evet! Çok destekliyorlar beni…
Peki şarkılarını yazdığın dizi ya da filmlerde hiç oyuncu olarak yer almayı istedin mi, düşündün mü?
Ah! Evet. La Casa De Papel’in yaratıcısı Alex Pina’ya hep söylüyorum. “Bana küçük bir rol versen olmaz mı?” diye… Kesinlikle çok isterim rol almayı.
Peki şu an diziyi düşündüğünde oradaki hangi karakteri canlandırmayı isterdin?
Hmm bu zor bir soru, çünkü çoğunu çok seviyorum. Ama özellikle Berlin ve Nairobi’yi çok seviyorum ama bilmiyorum belki ki de yeni bir karakteri canlandırmalıyım. Belki bir şarkıcı…
Evet… Sana özel yaratılmış bir karakter…
Oh, evet harika olur!
Yapımcı Alex Pina ile daha önce de çalıştın değil mi?
Evet, uzun zaman önce besteci ve pek çok dizi ve filmin soundtrack’lerinin yaratıcısı Manuel Sebastian ile tanıştım. 2009’da beni bir caz konserinde görüyor, dinliyor ve sonrasında birlikte çalışmamızı öneriyor. Böylece 2010 yılında İspanya’da çok ünlü olan, yine Alex Pina’nın yapımcılığını üstlendiği bir İspanyol filmi için “Something’s Triggered” adlı şarkıyı yaptık ve böylece birlikte çalışmaya başladık.
Peki sence, dizi ve film için müzik yapmakla bir albüm için müzik yapmak arasında ne fark var?
Albüm için şarkı yaptığında, aklına geleni içinden geleni yazıyorsun sadece kendin için belki ama mesela La Casa De Papel için “My Life is Going On” yazarken, dizinin ilk bölüm çekimlerini izlediğimde “Tokyo” karakterinden, onun “Profesör” ile buluşmasından ilham aldım, etkilendim ve yazdım ama yine de tabii ki benden de bir parça var. Her zaman şarkılara biraz da olsa kendimden bir parça ekliyorum. Aksini düşünemiyorum.
Aslında bir caz müzisyenisin ama başka hangi türleri söylemeyi seviyorsun?
Evet bir caz hikayem var, babam bir piyanistti. Caz altyapısından geliyorum. Müzikle ilk tanışmam caz sayesinde oldu, dolayısıyla caza aşığım. Fakat ben kendimi bir şarkıcı olarak tanımlıyorum ve sesimle oynamayı çok seviyorum. Dolayısıyla pop söylemeyi de seviyorum. Funk, soul, R&B de söylemeyi seviyorum…
Bunu da çok iyi yapıyorsun…
Çok teşekkür ederim.
Peki geleceğe dair müzikle ilgili en büyük hayalin nedir?
Bilmiyorum, çünkü çalışırken hiçbir beklenti içinde olmam. Kalbimle çalışıyorum hiçbir beklenti olmadan.
Belki de hayallere giden yolda anahtar budur…
Evet belki de… Bilmiyorum… Sadece mutlu olmak istiyorum.
Şu aralar bir albüm için çalışıyorsun diye biliyorum…
Evet farklı yapımcılarla ve birbirinden farklı müzisyenlerle çalışıyorum.
“Keşke şu filmi ya da dizinin müziğini ben yapsaydım” dediğin projeler var mı?
Olmaz mı çok var!!! Ama bilmiyorum, belli birini söylemek çok zor; çünkü pek çok insanın belki çiftin bu “bizim şarkımız” dediği film müzikleri var… Ve bazen öyle şarkılar var ki mesela Celine Dion’un Titanic için söylediği şarkı… Dinlediğinde kendini birden filmin içinde bulursun… Bilmiyorum böyle sevdiğim bir sürü film ve dizi var.
Bana müzik, hep bir zaman makinesiymiş gibi gelir; dinlediğin zaman, onu ilk duyduğun yere ana gidersin.. Dolayısıyla müzik çok güçlü bir araç.
Evet, kesinlikle! Müziğin büyüsü bu işte!
Pek çok Türk hayranın olduğundan bahsettik, peki son olarak onlara ne söylemek istersin?
“Devam edin” demek istiyorum. Özellikle instagram hesabımda bana “my life is going on”u söyleyip etiketleyip gönderen bir sürü kişi var. Desteğiniz ilginiz için çok teşekkür ederim. Vakit bulduğum ölçüde herkese cevap vermeye çalışıyorum. İyi ki varsınız diyorum!
Geldiğin için çok teşekkür ediyoruz, seni yine bekliyoruz…
Evet İspanya’da bir sürü Türk arkadaşım var; Kemal, Murat, Gülen… Bana hep “Türkiye’ye gitmelisin” diyorlardı. Özellikle nefis yemeklerinizi tadınca kesinlikle tekrar gelmek istiyorum.
Bu daha başlangıç, tadına bakman gereken daha çok şey var…
Oh! O zaman derhal spor salonuna gitmeye başlamalıyım!