Koronavirüs sürecinde suistimalciler için fırsatlar artabilir
Dünyada büyük bir hızla yayılmaya devam eden koronavirüs (COVID-19), sosyal ve ekonomik hayatımızı derinden etkilemeye devam ediyor ve ne yazık ki bir süre daha da etkileyeceğe benziyor. Bu dönemde karşılaşılması muhtemel en büyük etik ve uyum risklerinden biri de şirketlerin karlılıklarını koruyabilme kaygısı ile rüşvet vermesi ve gizli anlaşmalar yapması olarak görülüyor. Bu doğrultuda Etik ve İtibar Derneği TEİD Yönetim Kurulu Üyesi Fikret Sebilcioğlu, suistimal risklerinin artması ve suistimal ile mücadelede ortaya çıkabilecek zorlukları değerlendirdi.
Arz, talep ve finansal piyasalarda aynı anda büyük şoklar yaşanıyor. Şirketler daha önce tecrübe etmedikleri ve farklı açılardan üstlerine gelen şoklarla mücadele ederken, herkesin ortak düşüncesi bu süreçten sonra iş dünyasının nasıl şekilleneceği konusu.
Bu süreç yöneticilerin risk iştahını değiştirebilir
Etik ve İtibar Derneği TEİD Yönetim Kurulu Üyesi Fikret Sebilcioğlu, iş dünyasının koronavirüs sonrası dönemde temellerinden sarsılacağını ve bu günlerde, gelecekte “iş etiği”nin iş yaşamının daha da önemli bir ön koşulu olacağını önemle vurgulayarak, “Kaoslar karmaşa ve paniğe neden olur. Bu anlarda şirketlerde kontroller gevşer. Bunun birçok nedeni olabilir. Özellikle kar edememe kaygısı, yöneticilerin risk iştahını değiştirebilir, kontroller maksatlı olarak zayıflatılabilir veya uygulanmayabilir.” şeklinde görüşlerini dile getirdi.
Suistimalciler artabilir
Bu karmaşa dönemlerinde suistimalciler için fırsatların arttığını, rasyonalizasyonun kolaylaştığını ve aynı zamanda, suistimalcilerin şirket karlılıklarını koruyabilme kaygısı ile uygun olmayan yollara başvurduğunu da açıklayan Sebilcioğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
Profesyonellerin hayatı zorlaşabilir
“İçinde bulunduğumuz ortam etik, uyum ve suistimal risklerinin arttığı bir dönem olabilir. Dünya Sağlık Örgütü’nün COVID-19 salgınını pandemi olarak ilan etmesi, şirketlerin suistimaller ile mücadelesini oldukça zorlaştırabilir. Salgın süresince ve salgın sonrası travmanın devam edeceği dönemde seyahat kısıtlamaları ve sosyal mesafe gibi konular suistimal ile mücadele eden profesyonellerin hayatını zorlaştırabilir, soruşturmaların ve risk değerleme faaliyetlerinin ertelenmesine neden olabilir.
Video konferanslar her zaman en ideal yol değil
Bir süre saha ziyaretleri ve yüz yüze görüşmeler yapılamayacak ve doğal olarak bu durum usulsüzlüklerin tespit edilememesine, olan suistimallerin de bir süre daha devam etmesine ve büyümesine neden olabilecektir. Video konferans sistemleri veya döküman paylaşım platformları ile sorunlar bir dereceye kadar çözülmeye çalışılsa da, bu yöntemler hassas konuların çözümünde en ideal yol olmadığı gibi yeterli de olmayabilir.
En büyük darbeyi tedarik zincirleri alacak
Bu kaosta en büyük darbeyi tedarik zincirleri alacak gibi görünüyor. Tedarikçiler ve onların taşeronlarından oluşan ekosistemdeki risklerin (itibar, finansal, operasyonel gibi) ne kadar bilindiği ve yönetildiği sular çekilince çok daha iyi anlaşılacak. Ancak sürprizler ile karşılaşılma ihtimali oldukça yüksek. Çünkü çoğu zaman tedarikçi seçiminde ve sonrasında denetim ve gözetim faaliyetleri yeterli değil. Şirketler genellikle iş ortaklarının hissedarlarının kim olduğunu, etik ve uyum kültürlerinin nasıl olduğunu, nasıl iş yaptıklarını, taşeronlarının kim olduklarını bilmiyorlar. İçinde bulunduğumuz kaos ortamında kaç şirket tedarikçisinin ve onların taşeronlarının aldığı aksiyonları izliyor ve önlem alıyor? Aldıkları aksiyonlar gelecekte itibar, finansal veya operasyonel riskler yaratabilir mi?
İş ortakları daha dikkatli seçilecek
Şirketler bu kaos ortamından çıktıktan sonra tedarik zincirlerini operasyonel olarak yeniden yapılandıracaklarını ve bu süreçte de iş ortaklarını daha dikkatli seçeceklerini, seçim esnasında yeterli incelemeyi yapacaklarını ve çalışmaya başladıktan sonra da gözetim faaliyetlerini daha yoğun ve dikkatli yapacaklarını düşünüyorum.
Menfaat Sahipleri ile Olan İlişkiler
Şirketlerin tüm menfaat sahipleri (çalışanlar, tedarikçiler, müşteriler, toplum gibi) ile olan ilişkilerini operasyonel süreçler yanında iş etiği ve kurumsal sosyal sorumluluk açısından tekrar gözden geçirmek zorunda kalacaklarını düşünüyorum. Çünkü yaşanan bu kaosun sonrasında menfaat sahiplerinin şirketlerden beklentilerinin eskisinden kesinlikle farklı olacağı açık.
Şirketler güven testinden geçiyor
Şirketler menfaat sahiplerine davranışları açısından önemli bir “güven” testinden geçiyor. Akla gelen birkaç soru: Şirketler çalışanların haklarına ilişkin hangi kararları alıyor? Müşterilerine nasıl değer yaratmaya devam ediyorlar? Tedarikçileri ile olan ilişkilerini iş etiği çerçevesinde ve adil olarak nasıl yürütüyorlar? İçinde yaşadıkları ve para kazandıkları toplumu nasıl destekliyorlar? Sanırım bu soruların cevapları “güven” testinden geçen şirketler ve yöneticileri için oldukça kritik. Bu soruların tamamını “gelecek zaman kipi” ile sorarsanız cevaplar oldukça ilginç olabilir.
Yeni bir yol ayrımına gelindi
Şirketlerin bu kaos ortamındaki duruşlarının gelecekte toplum gözündeki değerlerini belirleyeceğini ve menfaat sahiplerinin değerlendirmeleri ve bu doğrultuda yapacakları tercihler ile şirketlerin geleceklerinin şekilleneceğini düşünüyorum. Şirketler zaten bir yol ayrımına yaklaşıyordu. Ama yaşanan kaos bu süreci hiç şüphesiz hızlandıracak. Bu yol ayrımında şirketler kendine şu soruyu sormalı: kısa vadede hissedarlara daha yüksek getiri mi yoksa orta ve uzun vadede çalışanlar odağında menfaat sahiplerine daha fazla yatırım mı?”