DOLAR 34,5424
EURO 36,0063
ALTIN 3005,886
BIST 9549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

    Kendi hikayesini yazan bir anne: Başak Sayan

    Kendi hikayesini yazan bir anne: Başak Sayan
    09.05.2018
    A+
    A-

    Oyunculuk kariyerinin yanı sıra yazar kimliği ile de hayranlarının karşısına çıkan Başak Sayan, kendisi ile ilgili merak edilenleri MAG Mayıs sayısı için anlattı. Yaprak Dökümü dizisinde canlandırdığı Ceyda karakteri ile hafızalarda kötü karakter olarak bilinen Sayan, röportajında bunun bir dezavantaj olmadığını dile getiriyor. İkiz annesi olduktan sonra hayatının değiştiğini belirten ünlü oyuncu ve yazar, anne olma sürecini şu sözlerle ifade ediyor: “Hayatım çocuklarımdan sonra öncesi ve sonrası olarak ikiye ayrılıyor. Hayata bakış açım, hırslarım, amaçlarım her şey değişti. Şimdi ne yapıyorsam onlar için yapıyorum.” Yetişkin kitaplarının yanı sıra ilk çocuk kitabı “Rüzgar olmak isteyen çocuk” ile okurlarının karşısına çıkan Sayan, “Bağlanma Korkusu” kitabının film yapılması sürecinde Fida Film ile yaşadığı anlaşmazlığı ise “en büyük pişmanlıklarımdan biri” olarak nitelendiriyor.

    Oyuncu, senarist ve yazar Başak Sayan tüm bu yoğun iş temposunun yanında aynı zamanda ikiz çocuk sahibi bir anne… Hayatın ona yüklediği tüm bu rolleri samimi sohbetimizde konuştuk…

    Başak Sayan kendini nasıl anlatır?

    Bir insanın kendini anlatması dünyanın en zor şeylerinden biridir. Çünkü insan kendisine objektif olamayacağı gibi her insanda mevcut olan negatif bulduğu tarafları gizleme eğilimindedir. Egonun işlevlerinden biri de budur aslında. Dolayısıyla kişinin kendisiyle ilgili hiçbir yorumu doğru olmaz. İnsanda üç durum söz konusudur: Olduğu kişi, olmak istediği kişi, olduğuna inandığı kişi. Ne yazık ki hepimiz olduğuna inandığımız kişinin tarifini yapabiliriz, zira olduğumuz kişiyi görmemek için bin bir çeşit savunma mekanizması geliştirmişizdir. Bu girişten sonra kendimi kısaca anlatacak olursam; içinde her çeşit çelişkinin bulunduğu, meraklı, bilgiye aç, entellektüel zekaya önem veren biri olduğumu söyleyebilirim. Ancak gördüğünüz gibi hiç negatif bir özellik yazmadım. Çünkü insan egosu bunu yapmayı engeller.

    Oyunculuk kariyerinizin yanına bir de yazarlığı eklediniz. Nereden geldi bu fikir?

    Yazar olmak fikri insana bir anda gelmez. Bir “şey” olma fikrine kapılanlar genellikle o şey olamazlar zaten. Bu bir eylemi yapmadan duramamanın doğurduğu bir sonuçtur sadece. Ben okuma – yazma öğrendiğim ilk günlerden beri yazı yazıyorum. On sene önce yazdıklarımı gün ışığına çıkarma kararı almamla adımın yanına yazar sıfatı eklendi. O da ilk kitapla gelmedi elbette, süreklilikle birlikte oluştu. Aynı şey diğer mesleğim oyunculuk için de geçerli. Ben bu eylemlerimden para kazanmasam da yapmadan duramıyorum. Çünkü benim hayattaki tutkum bunlar.

     

    Son kitabınız “Rüzgar Olmak İsteyen Çocuk”un hikayesi nasıl başladı?

    “Rüzgar Olmak İsteyen Çocuk” adlı kitabımı anne olduktan sonra yazmaya karar verdim. Romanlarımın hepsinin geri planında bir felsefe vardır ve okuyucularımın kitabın kapağını kapattıklarında dünyaya başka bir gözle bakmalarını sağlarım. Aynı şeyleri çocuklarıma nasıl öğretmem gerektiğini düşünürken bu kitap fikri doğdu. Onlara doğruları en iyi şekilde, bir hikaye ile anlatacağımı anladığım an yazmaya başladım.

     

    Milan ve Ares’e ithafen yazdınız ama Milo’nun hikayesini okuyoruz daha çok, Ares büyüyünce kıskanmasın

    Bunu bildiğim için ikinci bir kitap daha gelecek. Onun da konusu ve teması belli, kahramanı Ares olacak ama ilk önce şu an yazmakta olduğum romanımı bitirmem gerek. Zaten hedefim bir yıl roman yayınlamak, diğer yıl çocuk kitabı. Bu şekilde hem her yıl bir eser ortaya çıkartmış hem de iki yılda bir roman yayınlamaya devam etmiş olacağım. Zira iki senede bir roman yayınlamak süreklilik için çok önemli.

     

    Aslında bir çocuk kitabı gibi gözükse de büyükler için de hayallerini hatırlatıcı nitelikte. Yerli Küçük Prens diyebilir miyiz?

    Evet, Rüzgar Olmak İsteyen Çocuk da tıpkı Küçük Prens gibi hem küçükler hem büyükler için aslında. Kitabı okuyan küçüklerden aldığım mesajlar kadar büyüklerden de alıyorum. Büyüdükçe pek çok şeyi unuttuğumuz için bir anlamda onlara bir hatırlatma oluyor. Zira küçükken hayallerimiz çok büyüktür ama büyüdükçe küçülürler. Bunun nedeni dış dünyanın bize empoze ettiği fikirlere inanmaya başlamamızdır. Bu kitapta Milo karakteri üzerinden buna dikkat çekip, bunun olmaması için neler yapılması gerektiğini anlattım.

     

    Aşk ve Baştan Çıkarma, Kelebeğin Kaderi, Bağlanma Korkusu, Ölü Kuşların Sessizliği kitaplarınızdan da biraz bahsetmek isteriz…

    Bağlanma Korkusu çok acıklı bir aşk hikayesini anlatıyor. İnsan elindekinin değerini onu kaybedince anlar genellikle ve çoğu zaman pişmanlıklarımız bu yüzdendir. Bu romanda bunun altını çizmek istedim. Kelebeğin Kaderi’nde hayatta hiçbir şeyin tesadüf olmadığını, karşımıza çıkan her insanın, başımıza gelen en kötü olayların bile bir nedenle gerçekleştiğini anlatıyorum karakter üzerinden. Ölü Kuşların Sessizliği’nde ise, karmayı anlatıyorum; hayatta ne yaparsak yapalım onun tıpkı bir bumerang gibi er ya da geç dönüp dolaşıp bizi bulacağını. İlk kitabım Aşk ve Baştan Çıkartma kitabında da, yazarların, aktörlerin, politikacıların ve liderlerin kitleleri nasıl etkileyip bir anlamda baştan çıkarttığını anlatıyorum. O denemelerden oluşan bir kitaptı. Roman değildi.

     

    Yazarlık mı oyunculuk mu?

    Ne birini ne diğerini seçebilirim, ikisini de yapmadan duramam. Sadece bazen biri bazen diğeri ön plana çıkabilir ama bu diğerinden vazgeçtiğim anlamına gelmez.

     

    Milan ve Ares hayatınıza girdikten sonra neler değişti?

    Hayat onlardan önce ve sonra diye ikiye ayrılıyor. Dünyaya bakış açım, önceliklerim, hayattan beklentilerim, yaşayış tarzım, hedeflerim, hırslarım, çabalarım… Şimdi her şeyden önce onlar geliyor ve ne yaparsam yapayım onlar için yapıyorum.

     

    Çocuklarınız ile yapmaktan en çok keyif aldığınız şey nedir?

    Her an onlarla olmak çok keyifli. Sabahları uyandıklarında inanılmaz tatlı oluyorlar. Odalarından içeri girdiğimde beni görür görmez yüzlerine yayılan o gülümseme ve sevinç çığlıkları ne olursa olsun, güne güzel başlamama sebep oluyor. Uyumadan önce de güzel vakit geçiririz. Bir de öğleden sonraları oyun saatimiz var.

     

    Önümüzde Anneler günü var ikiz annesi olarak anneliği biraz anlatır mısınız? Başak Sayan nasıl bir anne?

    İkiz anneliği bitmek bilmeyen bir vicdan azabı. Birini kucağıma alsam diğeri istiyor ve birini biraz fazla tutsam suçluluk duyup diğerini kucaklıyorum. Her şeyi eşit yapmaya çalışıyorum. Bunun dışında çok fazla efor, çaba ve yorgunluk demek çünkü her şey iki katı fazla.

     

    Genellikle hep çok sert ve kötü karakterleri canlandırdınız. Bunun üzerinizde nasıl etkileri oldu? İnsanlar sizi hep kötü karakter olarak kodladı, özelikle Yaprak Dökümü dizisi ile…Bunu bir dezavantaj olarak görüyor musunuz?

    Genellikle kötü roller oynamadım aslında. Sadece Yaprak Dökümü çok izlenen bir dizi olduğu, uzun sürdüğü ve için insanlar beni onunla tanıdığı için öyle zannediyorlar. Ancak komedi de oynadım, kötü olmayan karakterler de… Bir dezavantaj değil bence. Çünkü gerçek değil, rol. Sosyal medyanın hayatımızda belirgin bir yer kaplamasıyla insanlar gerçek beni daha çok görmeye başladılar. Böyle mesajlar çok alıyorum: “Ne kadar tatlısınız”, “Ne kadar mütavazısınız”, “Sizi hiç böyle bilmiyorduk” diye.

     

    Astroloji ve astronomi eğitimi aldınız. Nereden doğdu bu merakınız?

    Astroloji ve astronomi ile 2002 yılında ilgilenmeye başladım. Eğitimini ise 2005-2009 arasında aldım. Astroloji günümüzde gazetelerde okuduğumuz popüler kültürün yansıttığı gibi bir şey değil. Çok daha derin, bilgi ve zeka gerektiren bir ilim. Zamanında Newton’dan tutun da Bruno ve Kepler’e kadar pek çok matematikçi ve fizikçi aynı zamanda astroloji ile de ilgileniyordu. Bu bilgiler halka açıklanmıyor belirli kişilere öğretiliyordu. Ortada astroloğum diye gezen tiplere pek itibar etmeyin, derim.

     

    Kitaplarınızı ileride film ya da dizi olarak görmemiz mümkün olacak mı? Kendi yazdığınız bir karakteri canlandırmanızı isteseler hangisi olurdunuz?

    Evet ben de bunu arzuluyorum. Aslında “Bağlanma Korkusu” yayınlandığı yıl Fida film istemişti film yapmayı ama “ben oynamak istiyorum” diye tutturduğum için son anda anlaşamamıştık. En büyük pişmanlıklarımdan biridir mesela bu. Yarın ne olacağını kim bilebilir? Her karakteri yaratırken bir gün kendim oynarım diye yazıyorum aslında.

     

    Sizi tekrar ekranlarda görebileceğimiz bir proje olacak mı? Dijital platformda dizi sektörü hızla gelişiyor neler düşünüyorsunuz?

    Evet önümüzdeki sezon ekranlarda olacağım yeniden. Dijital yayıncılıkla ilgili çok umutluydum, ta ki RTÜK oraya el atana kadar. Şimdi ne olacak bekleyip göreceğiz.

     

    Türkiye’de dizi film sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

    Dizi sektörü inanılmaz gelişti, çok iyi teknik ekiplerimiz var. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar az zamanda bu kadar iyi çalışan ekipler bulamazsınız.

     

    Türkiye’de oyunculuğu nasıl değerlendiriyorsunuz?

    Ne yazık ki kendisine çok yatırım yapmayan bir kitle var oyunculukta. İleride bunun değişeceğini ümit ediyorum.

     

    Çocuklarınızın sizinle meslektaş olmasını ister misiniz?

    Çocuklarım ne isterlerse onları sonuna kadar destekler, en iyi eğitimi almaları için elimden ne geliyorsa yaparım.

     

    YORUMLAR

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.