Kapalı ve kalabalık ortamlar verem riskini artırıyor
İnatçı öksürük, kanlı balgam çıkarma, gece terlemeleri, iştahsızlık, kilo kaybı ve halsizlik gibi belirtilerle ortaya çıkan tüberküloz yani verem hastalığı; kişiden kişiye öksürük yoluyla havaya yayılan içinde mikropların bulunduğu damlacıkların nefesle alınması sonucunda bulaşıyor. Tüm dünyada yaklaşık 2 milyar, ülkemizde ise 12-15 milyon kişi verem mikrobu taşıyor. Bağışıklık sisteminin zayıflaması hastalığa zemin hazırlarken, tedavinin aksatılması mikrobun dirençli hale gelmesine yol açıyor. Memorial Ankara Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. Metin Özkan “24 Mart Dünya Tüberküloz Günü” öncesinde tüberküloz hastalığı ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.
Güneş ışığı ve oksijen verem mikronunun düşmanı
Tüberküloz ya da halk arasında bilinen adıyla verem, mikrobik bir hastalıktır. Bu mikrop hastaların öksürük, hapşırık veya bazen konuşurken etrafa yaydıkları içinde mikrop bulunan damlacıkların sağlıklı kişilerin nefes yoluyla almasıyla bulaşmaktadır. Mikrobu alan her kişi mutlaka hasta olmaz. Alınan mikrop vücutta yıllarca uykuda kalabilir ve vücut direnci düştüğünde hastalığa dönüşebilir. Dünya nüfusunun 3’te 1’inin verem mikrobu taşımakta olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye’de bu taşıyıcılarda yeni hastalık ortaya çıkma oranı 100.000’de 17’dir. Havada duran bu damlacıklar özellikle güneş almayan nemli ve kapalı ortamlarda, kalabalık bölgelerde daha hızlı yayılmaktadır. Güneş gören ortamlarda ise yayılma olasılığı düşüktür çünkü UV ışınları mikropların hızla yok olmasına yol açmaktadır. Bu mikroplar belli bir süre vücutta kalır ve vücut direncinin düşmesi durumunda genellikle akciğere, akciğere alındıktan sonra da kan veya lenf yoluyla diğer organlara da geçebilir. Kemiklere, lenf bezlerine, böbreklere ve bazen beyine kadar gidebilmektedir. Veremli bir kişinin kullandığı bardak, kaşık, tabak gibi malzemeleri kullanmakla, ya da kan yoluyla bulaşma olmaz.
Böbrek ya da kemik ağrıları olabilir
Çoğunlukla akciğerler tutulduğu için belirtileri de akciğerle ilgilidir. 2-3 haftadan uzun süren ve tedaviye yanıt vermeyen öksürük, sık sık balgam çıkarma, balgamda kan görülmesi, çok yüksek olmasa bile ateş, gece terlemeleri, iştahsızlık, kilo kaybı, halsizlik, yorgunluk, bazen göğüs ve sırt ağrıları gibi belirtilerle ortaya çıkmaktadır. Eğer akciğer dışında bir organı tuttuysa, tuttuğu organla ilgili belirtiler ortaya çıkabilir. Örneğin; böbrek tutulumunda idrarda kan, böbrek ağrıları; lenf bezlerini tutmuşsa, boyundaki, koltuk altındaki ve kasıktaki lenf bezlerinde şişme görülebilir. Kemik tutulumu varsa kemik ağrıları ve bazen kırıklar bile oluşabilir.
PPD testinin pozitif olması verem olduğunuz anlamına gelmez
Verem belirtileriyle doktora başvuran hastalarda tanı için öncelikli olarak yapılması gereken akciğer filminin çekilmesidir. Bunun yanı sıra hasta balgam çıkarıyorsa balgamda mikrop araması yapılmaktadır. Bir de “PPD cilt testi” vardır ama cilt testinin pozitif olması mutlaka hastalık olduğu anlamına gelmez. Sadece verem mikrobuyla karşılaştığını gösterir. Tüm nüfusun 3’te 1’inin taşıyıcı olduğu düşünüldüğünde bu testin birçok kişide pozitif çıkması olasıdır. Bebeklere doğumdan 1-2 ay sonra verem aşısı denilen BCG aşısı uygulanmaktadır. Bebekken aşı yapılmış kişilerde de PPD testinin pozitif çıkması kişinin hasta olduğu anlamına gelmez. Aşı yapılmaması durumunda çocuklar verem mikrobuna karşı savunmasız kalacağı için mikropla karşılaştığında mikrop tüm organlara (miliyer tüberküloz) ve beyin zarına yayılarak (menenjit tüberküloz) daha ölümcül bir hastalığa yol açabilir.
İlaçlar düzenli ve kesintisiz kullanılmalı
Verem tedavisi gözetimli olarak yürütülmesi gereken oldukça önemli bir konudur. Verem tanısı alan hasta her bölgede ilgili merkezlere yönlendirilmektedir. Hasta buradan ilaçlarını almakta ve düzenli kontrollerini yaptırmaktadır. Tüberküloz tedavisine en az 4 ilaçla başlanmakta ve bu ilaçların dozları hastanın boyuna ve kilosuna göre ayarlanmaktadır. Bu durumda hasta başlangıçta neredeyse bir avuç ilaç içebilmektedir. Bu yaklaşık 2 aylık geçici bir süreçtir. İlaçların kesintisiz olarak mutlaka kullanılması gerekmektedir. Tedavide 2 ay sonra 2’li ilaca düşülmektedir. Bu ilaçların kullanımı da yaklaşık 4 ay olmak üzere toplam tedavi 6 ay devam etmektedir. İlaçlar düzenli olarak ve süresi boyunca kullanılmazsa ilaca karşı direnç gelişebilmektedir. Bu durum kanserden daha tehlikeli bir hastalıktır. İlaca dirençli hale gelmiş verem, hastanın çevresindeki kişiler açısından da büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Çünkü bu durumda bulaşan mikrop ilaca dirençli mikroptur. AIDS ve diğer birçok mikrobik hastalıktan daha tehlikeli bir durumdur. Dirençli tüberkülozda tedavi süresi 2 yıla kadar uzayabilmektedir.
Koruyucu tedavi uygulanmazsa çocuklarda çok hızlı ilerliyor
Verem, bildirimi zorunlu ve tamamen tedavi edilebilen bir hastalıktır. Geçmişte ilaçların yetersiz olması sebebiyle tedaviye ek olarak özel beslenme programları, ormanlık alanlarda hastaların istirahat etmesi tavsiye ediliyordu. Bu uygulamaların tedaviye kısmen faydası olsa da tedavi edici niteliği bulunmamaktadır. Verem tedavisinde kullanılan ilaçlar bulantı gibi yan etkilere ve karaciğer rahatsızlıklarına yol açabilmektedir. Bu nedenle ilaca başlandıktan 1 hafta sonra mutlaka karaciğer fonksiyonlarına bakılmalıdır. Bir diğer önemli konu; kişiye verem tanısı konulduktan sonra tüm ailesinin ve yakın çalışma arkadaşlarının mutlaka taramadan geçmesidir. Bu tarama akciğer filmi veya deri testiyle yapılabilmektedir. Veremli kişiyle aynı evde yaşayan çocukların 3-6 ay süreyle koruyucu tedavi olarak ilaç kullanmaları gerekmektedir. Çocuklarda koruyucu tedavi kesinlikle ihmal edilmemelidir. Çocuklarda verem yetişkinlerdeki gibi hemen belirti vermez ve çok hızlı ilerler. Beyin zarını tutan menenjit tüberkülozuna ya da tüm vücuda yayılan miliyer tüberküloza dönüşmemesi için erken dönemde önlem alınmalıdır.