Cem Davran: Projelerin de hikâyelerin de bir kaderi oluyor
Oyunculuk yolculuğuna nasıl başladığını “Oyunculuk merakım; çok küçük yaşta, çocukluğumda başladı. Çocukluk rüyasıydı… Benim rüyam gerçek oldu. Kısaca özeti bu…” ifadeleriyle dile getiren Cem Davran, işini bir yaşam biçimi olarak gördüğünü söyledi. Davran “Sahneyi ve yaptığım işi kutsal bir element haline getirmeyi sevmiyorum. Mesleğimin; daha çok bir yaşama biçimi, var olma hali olduğunu düşünüyorum. Orada var olduğumu düşünüyorum. Bir insan daha ne hissedebilir ki…” dedi.
Ekran önünde ve sahnede birçok projede yer alan Cem Davran, ikisi arasında bir fark olmadığını ancak tiyatronun merkezde olduğu bir dünya olduğunu belirtti. Davran “Aslında, hepsi birbirinin bir türevi. Tiyatro her şey. Tiyatronun merkezde olduğu ve diğerlerinin de etrafta dolaştığı bir dünya bu” ifadelerini kullandı.
Bizleri neler bekliyor? Bu planlarınızdan bahsedebilir misiniz? Sorusuna cevap veren Cem davran şunları söyledi: “Bir sürü tiyatro oyunu… “Samanyolu” isminde; iki kişilik, yeni bir oyun çalışıyoruz. Bundan elli yıl önce; Tuncel Kurtiz’in oynadığı bir oyun. Ben ve Hakan Gerçek oynuyoruz. Ondan sonra benim oynamayacağım ama yöneteceğim büyük bir oyun daha var. Bir yaz müzikali sizleri bekliyor. Yeni bir dizi var ama ona hemen girmek istemiyorum. İsmi belli olan veya olmayan çok fazla proje var. Projelerin de hikâyelerin de bir kaderi oluyor. Biz de zamanla kaderlerinin ne olacağını göreceğiz” dedi.
Bilkent Sahne AST’ta sergilenen yeni oyunu “Üçü Bir Arada” ile ilgili de açıklamalarda bulunan Cem Davran, ““Üçü Bir Arada”, Yunus Emre Gümüş’ün oyunu. Biz bu oyunu daha önce İstanbul Halk Tiyatrosu’nda; Engin Alkan rejisiyle oynadık. Araya pandemi girince; bu oyunu yeniden çalıştık, yeniden yorumladık. Dönemin ruhuna göre düzenledik. İlk olarak; İstanbul’da sergilemeye başladık. Övünerek söylüyorum ki; şu an tiyatro sektöründe en çok merak edilen oyun. Oyunun burada sahne alması da beni çok heyecanlandırıyor” ifadelerini kullandı.
Hem AST ile ilgili hem de şu an Bilkent Center’da bulunan Bilkent Sahne AST ile ilgili neler söylemek istersiniz? Sorusuna cevap veren Cem davran şunları söyledi: “Ben kendimi bildim bileli; Ankara Sanat Tiyatrosu’nun izleyicilerinden biriyim. Ben İstanbul kökenli biriyim, İstanbul Tiyatrosu’nda yetiştim ama Ankara Sanat Tiyatrosu’nda çok önemli büyüklerimiz ve ustalarımız vardı. Türkiye’nin en köklü sanat kurumlarından biri. Her zaman bir sözü olan, yaşama değen işler yapan bir yer. Burası ise Tepe Emlak Yatırım’ın yaptığı bir yer… Yaptıkları bu işten dolayı, onları tebrik ediyorum. İlk duyduğumuzda da çok merak ettik. Özellikle Türkiye’de ve İstanbul’da, bu çok görülür bir olay değil. Ticari kurumlar, büyük şirketler böyle işler yapmıyorlar. Ankara Sanat Tiyatrosu’nun böyle bir mekânda kurulması beni çok heyecanlandırdı. Onlar adına çok sevindim. Aslında; özellikle burada oynamamın sebebi de budur. Buradaki insanlarla görüştükten sonra hemen bir oyun koydum. Biletler bir ay önceden bitti. Bunun üzerine; ikinci bir tarih daha ayarladık. Ben buraya sürekli oyun getirmek istiyorum. Bu hareketi çok kıymetli buldum; çünkü burası başka türlü değerlendirilebilirdi ama öyle yapmamışlar. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Bilkent Sahne Ankara Sanat Tiyatrosu’nda bulunan herkese başarılar diliyorum.
Cem Davran
Yeni Oyun Yeni Mekân
Büyük başarılara imza atmış, usta oyuncu Cem Davran ile Bilkent Center’da Ankara’nın yaşayan tarihi Ankara Sanat Tiyatrosu ve burada sergilediği yeni oyunu “Üçü Bir Arada” hakkında samimi bir röportaj gerçekleştirdik…
Oyunculuk merakınızı nasıl oluştu ve kendinizde bu duyguyu nasıl keşfettiniz?
Oyunculuk merakım; çok küçük yaşta, çocukluğumda başladı. Çocukluk rüyasıydı… Benim rüyam gerçek oldu. Kısaca özeti bu… Küçük yaşta yeteneğinizin farkına varamıyorsunuz ya da ne olduğunu tam adlandıramıyorsunuz ama daha sonra öğretmenleriniz ve arkadaşlarınız tarafından destekleniyorsunuz ve büyümeye başlıyorsunuz. Çevrenizden bir takım şeyler duyuyorsunuz; kendinizi gözlemlemeye başlıyorsunuz. Yani büyümek ile eş değer aslında… Her insanın, çocukluğunda geçiş dönemleri vardır. Tam o noktada; kendinizi keşfetmeye ve fark etmeye başlıyorsunuz.
Tiyatroya olan tutkunuz nereden geliyor? Sahneye çıktığınızda ne hissediyorsunuz?
Şu an daha heyecanlıyım. Aslında; öğrendikçe bilmediklerim çoğalıyor. İlk zamanlar, sahnede daha serbest şeyler yapıyordum. Fark ettikçe ve anlamaya başladıkça; heyecanınız da, kalp çarpıntınız da artıyor. Sahneyi ve yaptığım işi kutsal bir element haline getirmeyi sevmiyorum. Mesleğimin; daha çok bir yaşama biçimi, var olma hali olduğunu düşünüyorum. Orada var olduğumu düşünüyorum. Bir insan daha ne hissedebilir ki…
Televizyonda da yıllarca sizi seyrettik. Tiyatrolarda da sıklıkla sizi seyrediyoruz. Ekran önü ve sahne sizin için ne ifade ediyor? Sizce ikisi arasında nasıl bir fark var?
Aslında, hepsi birbirinin bir türevi. Altında bir temel var; spordaki atletizm gibi… Tiyatro her şey. Diğer gezegenler de onun etrafında dönüyor. Örneğin; ben buradan çıkacağım ve farklı bir projede sunucu olacağım. Aslında oda bir sahne deneyimi. İnsanlar böyle şeyleri birbirinden farklı gibi düşünüyor ama öyle değil. Bunların hiçbirinin bu akşam yapacağım işten bir farkı yok. Orada da bir rol kişisi oluyorsun; orası da bir sahne ve orada da bir seyirci var. Tiyatronun merkezde olduğu ve diğerlerinin de etrafta dolaştığı bir dünya bu.
Tüm dünya olarak; pandemi dönemi gibi zor bir dönemden geçtik. Sinema, tiyatro hepsi zorlu bir dönemden geçti. Bu dönemden siz nasıl etkilendiniz?
Özetlersek iki tür insan var. Biri; pandemi döneminde parçalara ayrılan, konsantrasyonunu kaybeden insanlar. Bunu çok doğal karşılıyorum; çevremde bu tip insanlardan çok var. Bütün yaşama, iş yapma ve üretme motivasyonu azalanlar ya da bu motivasyonu yitirenler… Birde tam tersi olanlar var. Ben tam tersiyim. Ben hayatımda en çok oyun, proje, sahne projesi, dizi projesini bu dönemde çalıştım. Masamın üstünde, önümüzdeki senelerde oynanacak, onlarca oyun oluştu. Sadece oyun okumak anlamında değil. Okumak başka bir şey, onu projelendirmek bambaşka bir şey… Şu an masamın üstü dolu… Pandemi dönemi sayesinde hem kişisel, hem de meslek hayatım açısından önümüzdeki on yıl boyunca ne yapacağımı düşünmem gerekmeyecek; çünkü ne yapacağım belli. Pandemi dönemi bana; delil ve program yaptırttı. Şu an ne yapacağım belli. Eskisi gibi olmasa da; pandemi döneminden sonra hayat tekrar başladı. O yüzden şu an çok yoğunum. Gece oyun oynayacağım; sabah burada toplantılarım olacak. Daha sonra Adana’ya geçeceğim. Adana’dan sonra sunuculuk yapacağım ve üçüncü filmime başlayacağım. Anlatırken bile yorucu ama bende böyle bir şeye sebep oldu. Dolayısıyla; ben ikinci tip insanım. Pandemi beni daha çok yaşamaya ve yaşama motive etti.
Aslında şu an bize planlarınızdan bahsettiniz. Bu planlarınızdan bahsedebilir misiniz? Bizleri neler bekliyor?
Bir sürü tiyatro oyunu… Mesela şu an ben İstanbul’dan bir provadan geliyorum. “Samanyolu” isminde; iki kişilik, yeni bir oyun çalışıyoruz. Bundan elli yıl önce; Tuncel Kurtiz’in oynadığı bir oyun. Ben ve Hakan Gerçek oynuyoruz. Ondan sonra benim oynamayacağım ama yöneteceğim büyük bir oyun daha var. Bir yaz müzikali sizleri bekliyor. Yeni bir dizi var ama ona hemen girmek istemiyorum. İsmi belli olan veya olmayan çok fazla proje var. Projelerin de, hikâyelerin de bir kaderi oluyor. Biz de zamanla kaderlerinin ne olacağını göreceğiz.
Yıllarca Ankara Sanat Tiyatrosu olarak Kızılay’da perdelerinizi açtınız… Şu an bambaşka bir yerdeyiz… Hem AST ile ilgili, hem de şu an Bilkent Center’da bulunan Bilkent Sahne AST ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Ben kendimi bildim bileli; Ankara Sanat Tiyatrosu’nun izleyicilerinden biriyim. Ben İstanbul kökenli biriyim, İstanbul Tiyatrosu’nda yetiştim ama Ankara Sanat Tiyatrosu’nda çok önemli büyüklerimiz ve ustalarımız vardı. Şimdi; benim jenerasyonum sayılabilecek ve hatta benden genç olanlar devam ettiriyorlar. Türkiye’nin en köklü sanat kurumlarından biri. Her zaman bir sözü olan, yaşama değen işler yapan bir yer.
Burası ise Tepe Emlak Yatırım’ın yaptığı bir yer… Ben de İstanbul’da, Tepe İnşaat’ın yapmış olduğu bir evde oturuyorum. Yaptıkları bu işten dolayı, onları tebrik ediyorum. İlk duyduğumuzda da çok merak ettik. Bir ay önce Ankara’ya geldim. Ertesi gün; burayı görmeden dönmek istemedim. Özellikle Türkiye’de ve İstanbul’da, bu çok görülür bir olay değil. Ticari kurumlar, büyük şirketler böyle işler yapmıyorlar. Ankara Sanat Tiyatrosu’nun böyle bir mekânda kurulması beni çok heyecanlandırdı. Onlar adına çok sevindim. Aslında; özellikle burada oynamamın sebebi de budur. Buradaki insanlarla görüştükten sonra hemen bir oyun koydum. Biletler bir ay önceden bitti. Bunun üzerine; ikinci bir tarih daha ayarladık. Ben buraya sürekli oyun getirmek istiyorum. Bu hareketi çok kıymetli buldum; çünkü burası başka türlü değerlendirilebilirdi ama öyle yapmamışlar. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Bilkent Sahne Ankara Sanat Tiyatrosu’nda bulunan herkese başarılar diliyorum.
Bilkent Sahne AST’ta sergilenen yeni oyununuz “Üçü Bir Arada” ile bugün Ankaralı seyircileriniz ile buluşacaksınız. Bu konu hakkında bilgi verebilir misiniz?
“Üçü Bir Arada”; 9 Eylül Üniversitesi’nde Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Yazarlık Bölümü’nde asistan olan; Yunus Emre Gümüş’ün oyunu. Bence şu an Türk Tiyatrosu’nda bulunan; en yetenekli yazarlardan biri… Biz bu oyunu daha önce İstanbul Halk Tiyatrosu’nda; Engin Alkan rejisiyle oynadık. Araya pandemi girince; bu oyunu yeniden çalıştık, yeniden yorumladık. Dönemin ruhuna göre düzenledik. En önemlisi; pandemiden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyenlerdenim ben… Bu oyunda eskisi gibi değil. Pandeminin insanlara kattıklarıyla, aldıklarıyla ve götürdükleriyle; oyunu yeniden yorumladık. Tekrar başladık. İlk olarak; İstanbul’da sergilemeye başladık. Oyun yoğun ilgi gördü ve şu an bulunduğumuz hale geldi. Övünerek söylüyorum ki; şu an tiyatro sektöründe en çok merak edilen oyun ama diğer aktörlerin ve benim yoğunluğum nedeniyle istediğimiz sıklıkta sahne alamıyoruz. Oyunumuza çok rağbet var. Bu nedenle; önümüzdeki dönemlerde, daha sık oynamayı hedefliyoruz. Oyunun burada sahne alması da beni çok heyecanlandırıyor.
Kadronuzda çok değerli isimler var. Bu ekip nasıl kuruldu?
Celil Nalçakan. Onur Özaydin… Çok kıymetli iki insan. Biz üç ayrı jenerasyonun insanıyız. Zaten bu oyunda da, üç farklı yaş grubundan adamından; üç kaybedenin, üç sosyopatın hikâyesi anlatılıyor. Aynı binada yaşıyorlar, senelerdir birbirlerini tanımıyorlar. Bir yılbaşı gecesi, yolları kesişiyor. Bu ana tema üzerinden; insanların yakınlarıyla olan ilişkilerini sorgulayan, mutlu bitmeye çalışan bir hikâye… Yazarın sözüyle bitirmek istiyorum: “Üçü Bir Arada; hiçbir yere gitmeyen, gidemeyen adamların yol hikâyesi…”
Son olarak, Türk halkının tiyatroya olan ilgisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Buna şöyle cevap vereceğim… Bir Türk politikacısının yıllar önce şu iki kelime ile Türkiye’nin durumunu özetlemişti: “Türkiye’nin durumu tek kelimeyle iyi, iki kelime ile iyi değil…” Bence Türk Tiyatrosu’nun durumu da tam olarak böyle…