DOLAR 34,5392
EURO 35,9893
ALTIN 3006,8
BIST 9549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

    3 Aralık Engelliler Günü: Kendi Hikâyeni Yaz

    3 Aralık Engelliler Günü: Kendi Hikâyeni Yaz
    02.12.2020
    A+
    A-

    Maltepe Üniversitesi, 3 Aralık Engelliler Gününde Türkiye’nin dört bir yanında hikâyesiyle ilham veren kahramanları buldu, engel tanımayan yaşam hikâyelerini ölümsüzleştirdi.

    Kendi hikâyesini yazan kahramanlar, elektrik direğine kaptırdığı kollarına rağmen yılmayıp ağzıyla çizdiği resimlerle, olmayan bacaklarına rağmen tıp fakültesini birincilikle bitirip doktor olmasıyla, doğuştan gelen beyin felcine rağmen yüzerek aldığı madalyalarla engellere meydan okuyorlar…

    Maltepe Üniversitesi, 3 Aralık Dünya Engelliler Gününde mücadeleleri, çalışkanlıkları ve başarılarıyla örnek olan, engel tanımayan engellilerin hikâyelerini üç kısa filmle ekrana taşıdı.

    Vanilla Media’nın yapımcılığında gerçekleşen kısa film projesi için Türkiye’nin dört bir köşesinde engelini engel görmeyen hikâyelerin peşine düşüldü. Zorluklara, yokluklara rağmen yolundan vazgeçmeyen engellilerin ilham veren hikâyeleri için Tokat, Ankara ve Adana’da günler süren çekimler ve röportajlar yapıldı.

    Kendi Hikâyeni Yaz” sloganıyla hayata geçirilen filmlerde;

    – Tokat’ta psikiyatrist hekim olarak görev yapan, doğuştan bedensel engelli Sare Aydın, 11 yaşında başladığı eğitim hayatı boyunca birincilikle bitirdiği okulları, başarılarını, doktorluğunu ve tüm zorlu engelleri nasıl aştığını,

    – Adana’da serebral palsili milli yüzücü Batuhan Uçar, zorluklarla eğitim almasına rağmen yüzmeyle tanışınca suyun akışını nasıl değiştirdiğini, aldığı onlarca madalyayı, ailesiyle kurduğu engelli kulübünde değiştirdiği hayatları, önüne çıkan engelleri nasıl tanımadığını,

    – Ankara’da ressam ve moda tasarımcısı, bedensel engelli Yusuf Akgün, altı yaşında geçirdiği kazayla iki kolunu kaybetmesini, “yaşamaz” denilince Çocuk Esirgeme Kurumuna bırakılmasını, ağzıyla çizdiği resimlerle açtığı sayısız sergiyi, yüksek lisansa kadar eriştiği eğitimini, engellere rağmen nasıl yılmadığını anlatıyor…

    “Engelleri ortadan kaldırmak bir hak ve adalet meselesidir”

    Maltepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şahin Karasar, Türkiye’de 8,5 milyona yakın engelli olduğunu söyleyerek, “Engelliler tüm diğer bireylerle eşit haklara sahip olmalıdır. Engelleri ortadan kaldırmak, bir hak ve adalet meselesidir. Engellilerimiz eşit haklar, itibar, yaşamlarını kimseye bağlı kalmaksızın yürütebilme ve toplumun bir parçası olma haklarına mutlak suretle sahip olmalıdırlar” dedi.

    Maltepe Üniversitesi olarak Dünya Engelliler Gününde engellilerin seslerini duyurmak için harekete geçtiklerini söyleyen Prof. Karasar, “Sayısız engelli, bilimden sanata birçok alanda büyük başarılar gösteriyor. Bizlerin üzerine düşen engellilerin önündeki tüm engelleri kaldırmak ve onlara engel olmamak için elimizden geleni yapmaktır” diye konuştu.

     

    İşte Kendi Hikâyesini Yazan, İlham Veren Kahramanlar:

    Ben Batuhan…

    Milli yüzücü Batuhan Eruçar, 27 yaşında, beyin felci olarak bilinen serebral palsili. Okul hayatına bir yıl geç başladı, nedeni ise engeliydi. Okullar Eruçar’ı kabul etmedi ancak ailesi ısrarcı olunca yaşıtlarından geri kalmadan bir eğitim alması güçlükle de olsa sağlandı. Bedensel engeli nedeniyle spor faaliyetlerine katılamadığı için üzülürken, tedavisi için destek alınan bir doktor Eruçar’ın ailesine “çocuğunuzu yüzdürün” tavsiyesinde bulundu. İşte bu noktada suyun akışı değişti.

    Ailesi Eruçar’ın yüzebilmesi için bir kulüp aramaya giriştiğinde Adana’da engelli bir çocuğun yüzebilmesi için havuz bile bulunmadığı gerçeğiyle yüzleşti. Anne Zehra Eruçar antrenörlük eğitimi aldı, kendi oğlunun yüzme hocalığını yaptı. Eruçar, tahminlerin ötesinde yüksek bir performans sergilemeye başlayınca, yarışmalara katılmaya başladı. Gittiği her yarıştan madalyayla döndü. Aile bu kez “Neden sadece kendi çocuğumuza faydamız olsun, başka engellilere de ulaşalım” diyerek belediyeden ve Gençlik ve Spor Bakanlığından havuz tahsisi başvurusunda bulunuldu. Adana’da ücretsiz yüzme dersleri vermeye başladılar. Çok güçlükler çektiklerini ancak yılmadıklarını söyleyen Eruçar, “Adana’daki tüm engellilerin yüzme dersini biz verdik. Buraya çok kişi tekerlekli sandalyeyle gelip, yürüyerek çıktı. Biz bunları gördükçe işimize daha çok sarıldık” diyor.

    Annesi ve babasıyla birlikte kurdukları Atlas Engelliler Gençlik ve Spor Kulübünde yıllardır yüzme dersi de veren Eruçar yıllar içinde 120 madalya, sayısız plaket ve uluslararası ödülün sahibi oldu. Hatta artık kazandığı madalyaları, dereceye giremeyen engelli rakiplerinin boynuna astıktan sonra yarışma salonundan ayrılıyor. Kendisi için en değerli ödül ise Çanakkale Anzak Koyu Uluslararası Yüzme Yarışına tek engelli olarak katılıp Çanakkale Boğazı’nı binlerce kişiyle birlikte geçtikten sonra, birincilik kürsüsüne açık ara farkla kendisinin çıkması olmuş.

    Aynı zamanda lisede Bilgisayar Teknolojisi Bölümünden mezun olan ve belediyede işe başlayan Eruçar’a göre engel; bedenle değil, cehaletle oluyor. “Bir keresinde annemle otobüse bindik. Bir kadın oğlunu kendine doğru çekti, ‘Allah korusun’ dedi tahtaya vurdu. Bana bakarak… Şimdi ben miyim engelli, o mu? Benim yapamayacağım bir şey yok. Engelliler gününde yanıma gelip fotoğraf çektiriyorlar. Engelli arkadaşlarıma sesleniyorum; utanmasınlar kendilerinden… Ben engelli Batuhan değilim, sadece Batuhan’ım” diyor.

    Ben Sare…

    Doktor Sare Aydın, Tokatlı bir ailenin 5 çocuğundan biri. Nedeni bilinmeyen bir hastalıktan dolayı doğuştan paraplejik, yani bedensel engeli nedeniyle tekerlekli sandalyeyle yaşamak zorunda.

    En büyük hayali doktor olmaktı Aydın’ın, çünkü hastalığı nedeniyle neredeyse evden çok hastanede zaman geçiriyordu. Ancak 11 yaşına kadar okula bile gönderilemeyen Aydın, kara tahtanın karşısına geçtiği ilk andan itibaren harikalar yarattı. Sınıflarını atlayarak ilkokuldan mezun oldu. Yüksek bir puanla kazandığı liseyi de birincilikle bitirdi. Sıra çocukluk hayalini gerçekleştirmeye gelmişti. Tıp fakültesinden mezun olan bir engelli olup olmadığını araştırdı, bulamadı. Üstelik önyargılardan ve çevresinin “yapamazsın” demesinden korkuyordu. Bir öğretmeni “Bunun yolunu sen neden açmayasın, neden sen örnek olmayasın” sözü cesaretlenmesini sağladı. İlk tercihi Tokat’daki Gaziosmanpaşa Tıp Fakültesini kazandığı gibi, eğitimini de birincilikle tamamladı.

    Dr. Aydın, psikiyatri bölümünde uzmanlığına devam ediyor. En büyük korkusunun hastalardan yana olmasına rağmen hiç tepkiyle karşılaşmadığını söyleyen Dr. Aydın, sözlerini şöyle tamamlıyor:

    “Ben kendime ‘tekerlekli doktor’ derim. Bunu pediatrideki çocuk hastalarımdan biri söylemişti. Benim çemberi çevirmekten başka engelim yok. Bana engel koyan fiziksel koşullar. Fiziksel koşulları yapan da insanlar. Benim park yerime park ediyorlar. Hâlâ rampaların önüne park eden araçları görüyorum. Engelli lavaboları depo niyetine kullanılıyor, hâlâ kilitli. Dışarıdan bakınca benim hayatım zor görünüyor olabilir. Ama öyle olmuyor. Hiçbir zaman acınası, üzülünesi bir hayat yaşamıyorum. Araba kullanabiliyorum, kendi işlerimi halledebiliyorum. Hayatta olumsuzluklar her zaman var olacak. Engelim de benim bu yoldaki tümseklerimden bir tanesi. Herhangi birimiz için yolda giderken tümseklerimiz olacak. Ben Sare’yim. Engelli Sare değilim. Hekim Sare’yim. Tekerlekli doktorum.”

    Ben Yusuf…

    Ressam Yusuf Akgün, Iğdır’da yaşadıkları köyde henüz altı yaşındayken oyun olsun diye çıktığı elektrik direğinde akıma kapılarak iki kolunu birden kaybetti. “Sabah annem süt kaynattı. Dedi ki ‘sütünü iç’… Babam da beni kesinlikle uyardı; ‘Oğlum dedi şu duvarların etrafından ayrılma, koyunları uzaklaştırma’… Ağrı dağının yamaçlarında yolun kenarında yüksek gerilim direkleri var. Arkadaşlarımla beraber tırmandık… Havaya uçtuğumu hatırlıyorum…” diye anlatıyor o günü.

    Akgün için ölüm-kalım savaşı o gün başladı. Kollarını kurtaramadıkları gibi, bacakların da kesilme tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar. Baba izin vermeyince, hastaneden kaçırdığı oğlunu aylarca “kimse görmesin” diye kömürlüğe sakladı. Baktı ki olmuyor, devlet korumasına verilmesine karar kılındı. Akgün, “İki dakika çikolata alıp geliyorum, dedi. Anladım ama bir şey diyemedim. Sonra kapıdan çıktı… Çocuk Esirgeme Kurumuna verildim” diyor. Yetişkin olana kadar devlet korumasında kalan Akgün için hayat şartları her zaman sert oldu… Akgün, “Kendime inanmam gerekiyordu ve bir yarışa girdim. Benim daha çok çalışmam gerekiyor. Daha çok kendimi göstermem gerekiyor. Önce ağzımla kalemi tuttum… Yüzme, atletizm, kickbox, görsel sanatlarda tiyatro, resim gibi alanlarda kendimi geliştirdim. Bir şeylere niyetlendiğim zaman yapmak istediğim her şeyi yaparım… Benim için hiçbir şey umutsuz değildir” diyor.

    Bugüne kadar sayısız sergi açan, ödüller alan Akgün, lisansını moda ve tekstil üzerine tamamladıktan sonra, toplum çalışmaları alanında da yüksek lisans yaptı. Akgün, şöyle devam ediyor:

    “Rotamı kendim çizdim. Kimseye muhtaç olmamak. Dik durmak ve kararlı durmak gerekiyor. Kendimize güven… Kendime güven… Ben engelli Yusuf değilim. Sadece Yusuf’um. Sporuyla, insan ilişkileriyle, sosyal hayatıyla, eğitimiyle, her insanın yaşadığı şekilde, geldiği yaşa göre bir konum elde etmeye çalışan bir Yusuf Akgün’üm…”

    YORUMLAR

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.