Avukat Sema Aksoy: Adaletin sesi kadınlar
“Hukuk, bizlerin birey olarak toplum içinde varlığımızı devam ettirmemizi sağlayan şeydir”
“Genç hukukçuların umutlarını muhafaza etmekten asla vazgeçmesinler”
Ankara Barosu’nda ilk kadın baro başkanı unvanına sahip olan başarılı Avukat Sema Aksoy, kadının hukuk dünyasındaki yerini ve kadınlar için yürüttüğü Gelincik Projesini anlattı.
Meslek hayatındaki başarıları ile isminden söz ettiren Sema Aksoy kadın ve erkek eşitliği ile ilgili şunları söyledi: “Anayasamızda her ne kadar kadın erkek eşitliği temel Kabul edilse de ne yazık ki ülkemizde toplumsal yaşam içinde kadın ve erkeğin eşit olduğundan bahsetmek mümkün olmamaktadır” Kadınları sosyal ve ekonomik hayatın, demokrasinin itici gücü olarak tanımlayan Aksoy, “Diliyorum kadınlarımız, siyasette, idari kadrolarda ve çalışma hayatında hak ettikleri yeri bulurlar. Türkiye’nin ve dünyanın geleceği açısından bu çok önemlidir” diye konuştu.
Bizi yakından tanıyabilir miyiz?
Yozgat Boğazlıyan doğumluyum. Annem İçişleri Bakanlığı’nda, babam Kültür Bakanlığı’nda yıllarca yöneticilik yaptılar ve emekli oldular. Babamın memur olmasından dolayı okulumu çok farklı illerde bitirdim. Ben ortaokuldayken o dönemin Kültür Bakanı rahmetli Ahmet Taner Kışlalı ve Müsteşarı rahmetli Prof. Dr. Şerafettin Turan’ın beraber çalışma isteği üzerine babam Ankara’ya geldi. Biz de Kayseri’den Ankara’ya taşındık ondan sonra da hayatımız Ankara’da geçti. Başarılı bir öğrenciydim, hayalim olan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandım ve oradan mezun oldum. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi bizim için çok özeldir. Okuyanlar için ayrı bir misyonu vardır. Çünkü Cumhuriyet tarihiyle neredeyse özdeş bir fakülte. Akademik kadroları, mezun öğrencilerinin Türkiye’de geldiği noktaları, verdikleri mücadeleler ile demokrasiye, hukuk devletine ve Cumhuriyet’e hizmet etmiş değerleriyle gerçekten çok önemli katkılar vermiş bir fakülte. Benim için orada okumak bir onurdu. Okul bittikten sonra kendi büromda avukatlık yapmaya başladım ve halen de devam etmekteyim.
Kendinizi birkaç cümle ile tanımlasanız…
Ben hukukun evrensel ilkelerine inanmış ve meslek yaşamında ilke edinmiş, Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı yolda yürüyen, vatanını, milletini, insanı seven, sevginin tüm kapıları aralayacağına inanan, mütevazilikten, sadelikten hoşlanan, şiir, edebiyat ve müziği hayatının ayrılmaz parçası haline getirmiş, kendine ve insanlığa saygı ve sevgi duyan, kendi evladını ve tüm çocukları kucaklayacak anne yüreğine sahip bir insanım.
Ankara Barosu’nda “İlk Kadın Baro Başkanı” unvanınız var. Sizden sonra başka kadın başkan olmadı. O süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi, aklın ve bilimin ışığında çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmaktır. Bu hedefte; çoğulculuk, özgürlükçü demokrasi, insan haklarına özellikle de kadın haklarına saygı vardır. T.C. Anayasası’nda her ne kadar kadın erkek eşitliği temel kabul edilse de ne yazık ki ülkemizde toplumsal yaşam içinde kadın ve erkeğin eşit olduğundan bahsetmek mümkün olamamaktadır. İşte bunun bir yansıması da kadın – erkek avukat oranı yarı yarıya olan Ankara Barosu’nun doksan yıllık tarihinde, bir kadın baro başkanının seçilmemiş olmasıydı. Ben bunu büyük bir eksiklik olarak görüyordum. İnsan haklarından bahseden, kadın erkek eşitliğini savunan bir mesleğin mensupları olarak önce bizim bu eksikliği gidermemiz ve topluma örnek olmamız gerekiyordu. Bu nedenle 2013 yılında başkanlığa aday oldum ve meslektaşlarımın büyük çoğunluğunun oyuyla da başkanlığa seçildim. Umut ediyorum ki bundan sonra insan uygarlığının yaratıcısı, sosyal ve ekonomik hayatın, demokraside ilerlemenin itici gücü kadınlar; siyasette, idari kadrolarda ve çalışma hayatında hak ettikleri yeri bulurlar. Türkiye’nin ve dünyanın geleceği açısından bu çok önemlidir. Bu yüzyılda cinsiyet eşitliği ve kadın haklarının güçlendirilmesi çok büyük önem taşıyacaktır. Kadın çalışanların iş disiplini ve verimliliğinin çok daha yüksek olduğu görülmektedir. İş yerinde kadın duyarlılığının ve insan sevgisinin yarattığı olumlu hava çalışanların işinde daha mutlu ve başarılı olmasını sağlamaktadır. Çalışma hayatının dili, şiddet ve öfke dili olmaktan çıkmaktadır. Çalışma ortamlarında, nezaket ve davranış kurallarına özen gösterilmekte ve disiplinli bir çalışma yürütülmektedir. Tıpkı MAG Dergi’de olduğu gibi. Bu anlamda sizleri de ayrıca kutluyorum.
Hukuk dünyasında kadının yerini nasıl buluyorsunuz?
Hukuk, evinizde ailenizle ilişkilerinizden tutun evden sokağa adım attığınız anda tüm yaşamınızın içinde var olan ve bizlerin “birey” olarak toplum içinde varlığımızı devam ettirmemizi sağlayan şeydir. Hukukçu camiası olarak kadın erkek eşitliğini savunan ve saygı çerçevesinde görevlerini yapmaya çalışan bir topluluğuz. Türkiye’de kadın ve erkek avukat oranı nerdeyse yarı yarıyadır ancak kadın avukatlarımız gerçekten başarılıdır. İlk Derece Mahkemeleri’nde, Yüksek Yargı’da hakim ve savcı olarak görev yapan kadın meslektaşlarımız bulunmaktadır. Yüzyıllar ötesinden günümüze kadar ulaşan ve adliye saraylarının önünde görmeye alışkın olduğunuz bir elinde terazi, diğer elinde kılıç gözleri kapalı adalet simgesi olan Adalet Tanrıçası Themis’de bir kadındır. Themis, mitolojide adaletin eşit dağıtılmasına katkı koymaya çalışmaktadır. Görüldüğü gibi şimdi kadın hukukçularımız da aynı görevi yürütmektedir. Uygarlığın, adaletin, vicdanın sesi kadınlardır. Aslında biz adaletin kendisiyiz. Çünkü bizim vicdanımız adalet, vicdanın olmadığı yerde de zaten adalet yoktur. Barolarımızda, Yüksek Mahkemelerimizin yönetici kadrolarında daha çok kadın meslektaşımızın yer almasını beklemekteyiz. Kadın ve erkek hayata eşit şekilde katılmadan, birbirine omuz vermeden geleceği yakalayamaz.
Genç hukukçulara tavsiyeleriniz nelerdir?
Yargıya güvenin, yeniden adalete inancın artması için genç hukukçulara büyük görevler düşmektedir. Ne var ki genç avukatların sorunları gittikçe artmaktadır. İş kapasitesinin her gün düştüğü, iş bulamaz hale geldiği, büro açmaya çekindiği, artık işçi avukat statüsünde çalışan binlerce genç avukatın olduğu bir dönemdeyiz. Sonuçları hesap edilmeden açılan çok sayıdaki hukuk fakültelerinden mezun olan binlerce genç meslektaşım, kendilerini bir anda büyük bir boşluğun içinde buluyor. Bu sorunların giderilmesi için ciddi çabalarda var. Umarım zaman içerisinde genç arkadaşlarımızın çok daha iyi ortamlarda çalıştığını görürüz. Ama ne olursa olsun genç hukukçulara önerim; çalışmaktan, adaletli olmaktan, evrensel düşünmeye gayret etmekten, tarafsızlıklarını korumaktan, umutlarını muhafaza etmekten asla vazgeçmesinler. Çalışma hayatında asıl başarının, adaletin gerçekleştiği o an olduğunu hep hissetmeleri. Mesleklerini ve cübbelerini başlarının üzerinde tutmalarıdır. Çünkü onlar evlatlarına bırakacakları en büyük miraslarıdır.
Kadınların sesi olduğunuz Gelincik Projesi’nden bahseder misiniz?
2011 yılında Ankara Barosu yönetimindeyken, neredeyse her gün bir kadının şiddet mağduru olduğunu ve öldürüldüğünü gözlemledim. Ancak şiddet gören mağdur kadınların sadece yüzde sekiz ve dokuz civarındaki bir oranı savcılıklara ya da karakola gidiyor, geriye kalan yüzde doksan ise sessiz kalıyor. Sessiz kalmasındaki neden ise kendini yalnız hissetmesidir. Mesela savcıya gidiyor derdini anlatıp şikâyetçi olmak istiyor ancak kimi zaman başaramıyor kimi zaman yılıyor sonra evine gidiyor ve kaderine tekrar razı oluyor. Tek başına mücadele edemiyor. Çünkü bir tarafta erkek şiddeti diğer tarafta evine git diyen toplum şiddeti var. Kadında, toplumsal yalnızlık da baş gösteriyor. Öyle olunca şiddet gören kadının avukata ihtiyacı var ve adli vaka olan şiddeti ancak birlikte mücadele edersek sonuç alabiliriz. Bize ulaşsın ve sonuna kadar onun yanında biz olalım. Eğer bunu başarırsak mağdur kadını, hakkını arama ve şiddet faili ile mücadele etme konusunda cesaretlendiririz. Böylelikle erkeklerin de uyguladıkları her şiddette avukat ile karşılaşacaklarını bilmelerini ve kendilerini frenlemelerini istedik.
Gelincik Proje’ sine gönüllü avukat arkadaşlarım ile başladık sonra Adli Yardım Kurulu’nun alt birimi haline getirdik, şimdi yüzlerce “Gelincik Avukatı” var ve şiddet mağduru kadınlara yardımcı oluyorlar. O dönem sığınma evleri azdı ve kadınları barındıracak yerlerimiz yoktu biz de kendi paralarımız ile otellerde barındırdık. Gelincik Projesi’ne iki araç tahsis ettik ki bir avukatımız veya bir görevlimizle, kadını bulunduğu yerden alalım onu oradan uzaklaştıralım diye. Onun için de telefon hattını kurduk, “444 43 06-Gelincik Hattı”. Hat, yedi gün yirmi dört saat açık duruyor. Hâlâ da öyle ve arayan kadın karşısında bir avukatı buluyor. Avukata hemen derdini anlatarak savcılığa gitme, karakola gitme, Adli Tıp’a gitme, yerleştirilme, derhal bulunduğu mahalden alınma gibi imkânları sağlamış oluyoruz. On binlerce kadın bu proje sayesinde kurtuldu. Devletimizin ilgili tüm kurum ve kuruluşları ile ortak çalışmalar yaptık. Çünkü bu konu ancak topyekûn bir seferberlik ile çözülebilir. Şimdi artık şiddetle mücadele eylem planları hazırlandı ve tüm kurumlarla ortak ciddi çalışmalar yapılmakta. Birleşmiş Milletler de projemizi bu konuda örnek proje olarak kabul etti ve şu anda yedi pilot ilimizde aynı projeyi hayata geçirmek için Adalet Bakanlığı ve Türkiye Barolar Birliği ile birlikte çalışmalar yürütüyoruz. Ben de proje uzmanı olarak BM’de çalışıyorum. Önümüzdeki yılın başında beş ilimizde daha baroların içinde “Şiddet Önleme Merkezleri” açıyoruz. Bu konuda çok çalışmalarımız var ancak hâlâ kadına yönelik şiddet tüm hızıyla devam ediyor. Demek ki daha çok yapılacak iş var.
Kadın ve çocuk hakları ile ilgili çalışmaları yakından takip ediyorsunuz. Bu alandaki çalışmalarınız nelerdir?
Kadın ve çocuk hakları ihlallerini takip ediyor ve anında müdahale etmeye, davalarda avukatlıklarını üstlenmeye ve takipçi olmaya çalışıyoruz. Mevzuat çalışmalarına katılıyoruz. Bu konularda ki görüşlerimizi yazıyor ya da basın yayın organları vasıtası ile duyurmaya çalışıyoruz. Toplumun çeşitli kesimlerine eğitici toplantılar, panel ve konferanslar yapıyoruz. Diğer il barolarının üye avukatlarıyla çalışmalar yapıyoruz. Kendimizi, birbirimizi ve toplumu bu konularda eğitmeye ve farkındalık çalışmaları yapmaya gayret gösteriyoruz. Gönüllü olarak sosyal sorumluluk projelerinde çalışan üniversite öğrencileri ile Bilkent Üniversitesi Toplumsal Duyarlılık Projeleri grubu olarak “Gönüllük Zirvesi’ni” her yıl yapıyoruz. Elli üniversiteden genç arkadaşlar geliyor ve her sene bir konuyu işliyor, farkındalık çalışmaları yapıyorlar. Yani müthiş bir birliktelikleri var çok hoşuma gidiyor ve baş destekçileri olarak onlarla zevkle çalışıyorum.
Hukuk dünyasında bir kadın ve anne olarak yoğun bir tempoda çalışıyorsunuz. Başarılı kariyerinizi nelere borçlusunuz?
Öncelikle mesleğimi çok seviyorum. Çocukluğumdan beri haksızlıklara hiçbir zaman tahammül edememişimdir. İnsan hak ve özgürlüklerine çok saygı duyuyorum. Haksızlıklara karşı insanları savunmak beni mutlu ediyor. Başarı hayal etmekle başlar, yılmadan, vazgeçmeden, umutsuzluğa kapılmadan mücadelenize devam etmekle de er yada geç önünüze gelir. Verimli ve planlı çalışarak, inisiyatif alıp harekete geçerek, kendinize güveninizi kaybetmeden yola devam ederek başarıya ulaşırsınız. İşinizi tutkuyla ve enerjinizi en yüksek düzeyde kullanarak yaparsanız her işte parlarsınız. Ben de hep çok çalıştım ve kendime güvendim. Hiçbir zaman ben bilirim demeden araştırmaya ve istişareye, takım çalışmasına değer verdim. Bu özellikler hem meslek hayatımda hem yöneticilik dönemlerim de bana hep kolaylık sağladı. Evimde ailemle vakit geçirmeyi de asla ihmal etmedim. Ailemin desteğini her alanda aldım. Siz huzurlu ve mutlu iseniz çalışma hayatınıza da bu mutluluğu ve huzuru taşıyorsunuz. Ayrıca gerçek mutluluğun insanların yaşamına dokunmaktan, başkalarına yardım etmekten geçtiğini bilen insanlardan olduğum için de her gün şükrediyorum.