Ankara, kırsalı ve jeotermali ile kalkınacak
Kırsal Hizmetler ve Jeotermal Kaynaklar Dairesi Başkanı Özgür Güven, kırsal alana gösterdikleri çalışmalara dair açıklamalarda bulundu. Jeotermal kaynak açısından da Ankara’nın zengin olduğunun altını çizen Güven, kaliteli hizmet vurgusu yaptı.
Öncelikle biraz kendinizden bahseder misiniz?
Bilkent Üniversitesi’nde turizm okudum. Okulum bittikten sonra ABD Florida’da eğitim aldım. Daha sonra Türkiye’ye dönüp bir müddet Antalya bölgesinde turzim ile uğraştım. Oradan sonra özel sektörün bana göre olmadığına karar verdim ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun basın danışmanı olarak meclise girdim. Uzun süre kendisi ile çalıştım. Avrupa Konseyi deneyimi de dahil olmak üzere farklı deneyimler yaşadım ve uluslararası tecrübeler kazandım. Daha sonra kısa dönem Tarım Bakanlığı’nda çalıştım. Bu süreci Ankara Büyükşehir Belediyesi izledi ve Belediye Başkanı Melih Gökçek’in danışmanı olarak çalışmaya başladım. Beş yıldır Büyükşehir Belediyesi’ndeyim. Danışman olarak çok farklı konularda hizmet verdim. İki senedir de Kırsal Hizmetler ve Jeotermal Kaynaklar Daire Başkanlığı görevini yürütüyorum. Daire Başkanlığı kurulduktan altı ay sonra göreve getirildim.
Kendi mesleğinizden bağımsız bir alana yönelmişsiniz… Bu anlamda özel bir ilginiz var mıydı? Bu süreç nasıl işledi?
63-60 nolu yasa ile bütün il sınırı Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin sorumluluğuna geçti. Bu süreç 2014 seçimleri ile oldu. Sorumluluk Büyükşehir’e geçince böyle bir daireye ihtiyaç hasıl oldu. 2014 seçimlerinden yaklaşık bir yıl önce başkanımız bu ihtiyacı keşfeden ilk belediye başkanı oldu. Bana bu yönde çalışmam üzerine talimat verdi. Danışman olarak Ankara’nın ilçelerini gezmeye başladım. Daha önce Avrupa Konseyi’nde de, Mecliste de görev alırken kalkınmaya yönelik birçok projede yer almış ve bu durumdan büyük haz duymuştum. Sayın Çavuşoğlu’nun yanından ayrılırken de aslında amacım buydu. Mevlüt Bey hep dışarda bir şeyler yapıyordu ve benim amacım içeride bir şeyler yapmaktı. Türkiye’de bir şeyler yapılmalı diye müsade istedim. Melih Bey ile çalışmamda da kendileri vesile oldu. İlçeleri gezdikçe çok fazla açık olduğunun ve arazinin yüzölçümünün çok geniş olduğunun farkına vardık. Ankara’nın bir ucundan -Şereflikoçhisar Çalören Köyü’nden- diğer ucuna -Nallıhan Yenice’ye- araçla 388 km olduğunu öğrendim. Tam sınırdır bu köyler. 4 saatlik bir yoldan bahsediyoruz. Ankara-İstanbul arası mesafe bu kadar. Baktığımızda Ankara bu kadar geniş bir şehir. Ankara’nın 17 ilçesi esasında intansif olarak kırsal. 24 ilçenin de kırsal köyleri var. Buna Çankaya, Yenimahalle, Altındağ, Mamak, Keçiören de dahil. Sadece Etimesgut’ta kırsal köy yok diyebiliriz.
Bu geziniz esnasında Ankara’da gözünüze çarpan durumlar neler oldu?
Biz ilçeleri gezerken, çok fazla kendine özgü ve meşhur ürünler olduğunu fark ettik. Şu anki hedefimiz de o. Biz Ankara’nın her ilçesinde minimum bir tane olmak üzere, bir ürünü ticari değeri
olacak ve bilinecek hale getireceğiz. Bala’nın bulguru, Güdül’ün leblebisi meşhur ama kimse bilmez. Biz istiyoruz ki, bu durumu tüm Ankara ve Türkiye bilsin. Beypazarı’nın birden fazla ürünü meşhur, çünkü Beypazarı bu konuda kendini geliştirdi. Ankara’nın her ilçesinde minimum bir ürün var. Kazan’ın, Yenimahalle Yuva Köyü’nün kavunu var. Yuva Köyü maalesef şehirleşmenin içinde kaldı. Burada da şehirleşmeyi bazı bölgelerde sınırlamaya çalışıyor, tarım topraklarının korunmasını amaçlıyoruz. Aynı şekilde Çankaya’nın bu şekilde köyleri var. Ankara Başkent olduğundan ötürü hiçbir zaman kırsal olarak adlandırılmadı ama Türkiye’nin birçok bölgesine devletimiz tarafından yatırım yapıldı. Ankara, Başkent olarak bu yönde biraz göz ardı edildi. Ankara’nın durumu, gezip gördüğüm için söylüyorum, bizim doğuda kötü durumda sandığımız beldelerden bile daha zor durumda. Başkent olduğu için daha iyi olduğu algısı vardı. Baktığımızda, birçok ürünüyle aslında Türkiye’de tektir. Soğanı, havucu mesela… Bu biliniyor ama destek politikası yoktu. Sağolsun son yıllarda daha fazla arttı. Biz mikro ölçekli çalışmalar yapıyoruz. Atıl durumda olan köyler olduğunu gördük. Ankara’nın toplam nüfusunun yüzde 90’a yakını metropolde, yüzde 10’u kırsalda yaşıyor. Tezatlığa bakın ki, yüz ölçümünde de tam tersi. Neredeyse yüzde 85 kırsal ilçemiz ama nüfus oranına baktığımızda bu durumun tam tersi. Gezdikçe, başkanımıza bunun raporunu sunduğumuzda bu daireyi kurduk. Türkiye’de de ilk kuran biziz. Melih Gökçek ilk kez bu ihtiyacı gördü ve tespit etti. Bu da uzun zamanlı başkanlık sürecinden… Bu açığı kendisine gösterdiğimizden beri önümüzü hiç kesmedi ve projelerimizde kırsal ile ilgili konulara hiç hayır demedi.
Bu süreç dahilinde ne gibi projelere önem verdiniz? Öncelikleriniz neler oldu?
Önceliklerimiz bir kere Türkiye’nin tarım çeşitliliğini arttırmaktı. Tarımsal ürün çeşitliliğini… Vatandaşlarımızı çeşitli ürünlere sevk etmeye çalıştık. Bunları denesinler ve sonuçları başarılı olursa ona göre yol alalım istedik. Herkes buğday, arpa ekerse olmaz. Herkes ceviz bahçesi yaparsa da olmaz. Mutlaka bir farklılık olması lazım ki yol alalım. Bakanlık bu konuda çok iyi çalışıyor. Havza modeli ile bu tespitleri çok iyi yapmış. Değişik bir domates, biber var mesela. Biz kinoayı da destekliyoruz. Kinoa tohumunun yüzde 75’lik maaliyetini biz karşılıyoruz. Oldu da tutmadı mı? Zarar mı ettin, en azından maaliyetin yüzde 75’ini biz karşıladığımız için en az hasarla durumu toparlamaya çalışıyoruz. Değişik ürünlere talep de var. Kinoanın katma değeri de yüksek ve ithal de ediyoruz. Bunu o yüzden önerebiliyoruz. Bunun dışında mesela kavuzsuz arpa. Arpa ekmeğini halk ekmek satıyor ki bu çok değerli bir ekmek. Arpa ekmeği bir de besin değeri çok yüksek olan bir ürün. Biz bu anlamda öncelikler sunduk. Ankara’da eksik olan diğer bir üretim yem bitkisiydi. Süt besi hayvancılığı Ankara’da gelişiyor ama vatandaş yeteri kadar yaş yem bulamıyor. Bizde dedik ki, o zaman yem bitkilerini destekleyeceğiz. Hem de bu sayede yem ithalatını da azaltmış olacağız. Vatandaşın yetiştirdiği hayvanın ve ürettiği sütün kalitesini de bu sayede arttırmış oluyoruz. Teşvik için yine yüzde 75’lik kısmı biz destekledik. Mısır, macar fiğ gibi yem bitkisi tohumlarını destekledik.
Bunun neticesinde de üç senedir şunu görüyoruz ki; Ankara genelinde bir farkındalık oluşturduk. Bu sayede hem süt hem de et verimi arttı. Bu arada da proje projeyi doğuruyor. Silajlık mısır tohumunu desteklediğimizde biz yemi üreteceğiz fakat bunu paketleyecek makinamız yok dedi çiftçi. Yem paketlenince ömrü artıyor ve lojistik değer kazanıyor. Bu sebeple paketleme işine girdik ve Alo Silaj Paketleme işine başladık. Silajı ekti, mısırını biz gidip paketliyoruz. Bu sene diğer bir noktaya biçme işlemine de giriyoruz. Biz biçeceğiz, biz paketleyeceğiz, vatandaşın maaliyetini düşüreceğiz. Bu sayede Ankaralı daha kaliteli et yiyecek, süt içecek. Verim artınca da çiftçi daha çok kazanacak. Yurt dışı girdimizi de azaltmış olacağız. Diğer bir konu da; Ankara’nın toprağı çok taşlı. Burada da bakanlık çok destek olmuştu. Makinalar çok eskimişti. Biz istedik ki, vatandaş toprağın taşını toplama ile uğraşmasın. Biz Alo Taş Toplama servisini başlattık. Bu da Türkiye’de bir ilk. 3 sene üst üste o taş toplandığında o tarla 1. sınıf tarla haline geliyor ve verimi de yüzde yüz artıyor. Bu sayede Ankara toprağının verimliliği yüzde yüz artmış olacak. Vatandaşımızdan yine gelen bir talep var. Bizim tohumluk sıkıntımız var. Tohumlar karışık. Çünkü bizim toprağımızda arpa, çavdar, buğday birbirine karıştığı için temiz olmuyor. Tohum eleme tesisleri açığı olduğunun farkına vardık. Şimdi ilçelerde bu tesisleri kuruyoruz.
Ankara’da hayvancılık anlamında ne gibi çalışmalara imza atacaksınız? Bu anlamda projeleriniz nelerdir?
Ankara, küçükbaş hayvancılığın başkenti olmaya aday bir şehir. Biz küçükbaş hayvana çok önem veriyoruz. Büyükbaşta o kadar iddialı değiliz. Çünkü büyükbaşta çok rekabetçi şehirler var ama küçükbaşta bizimle kimse boy ölçüşemez. Ankara keçisi malum zaten. Dünyaya mal olmuş bir hayvan, fakat gereği kadar önem görmemiş. Biz hem keçinin hem küçükbaş hayvanın verimini arttırıcı projler yaptık. Önemli olan eksikleri tespit etmekti. Proje projeyi orada da doğurdu. Ankara keçisinin en önemli ürünü tiftik ama nedense önem görmüyor. Tekstilcilere bu durumu sorduğumuz zaman, ‘Biz Ankara keçisinin tiftiğini kullanamıyoruz’ dediler. Neden kullanamıyorsunuz diye sorduğumuzda, ‘Kalitesi kötü’ cevabını aldık. Tiftiğin kalitesi iyi fakat verim düşük, çünkü doğru bir kesim uygulanmamış. Proje kendiliğinden doğdu. Makina ile kırkımı teşvik ettik, fakat bunun eğitiminin verilmesi gerekiyordu, çünkü makinalı kırkım modülü yoktu. Bu modülü kendimiz hazırladık. Bakanlık sertifikalı kırkım eğitimi verdik. Verdiklerimize makina hibe ettik. Kırkımcılığın aslında güzel bir meslek olduğu algısını oluşturmak için ulusal kırkım şampiyonası yaptık ve dereceye girenlere ödül verdik. Bu da yetmedi Dünya Keçicilik Kongresi’nin Türkiye’de yapılması için lobi çalışması yaptık. Ana sponsor olduk ve bu kongre Antalya’da yapıldı. 46 ülkeden insanlar geldi. Orada Ankara keçisini tanıttık ve tiftiğin daha kaliteli olacağı vurgusunu yaptık. Bu kongre ile birlikte Yeni Zelandalı katılımcılardan şöyle bir teklif geldi. Sizin kırkımcılara bizim bölgeden iş teklif edebiliriz ve günlüğü 600 dolara kadar para kazandırımını gerçekleştirebilirz. Bu işe ilgi arttı. Şimdi kırkımcı olmak için fazla talep var. Şükür bunu başardık. Yeni eğitim vererek bu kırkımcı sayısını da arttıracağız. Bu kırkım işlemi homojen ve belli bir standartta yapılacak. O zaman tekstilci diyor ki, ben bu tiftiği alabilirim. Hem akademik hem tıp alanındaki hocalarımız ile keçi eti ve sütünü de tanıtmış olduk. Bir başka konu olan Ankara oğlağının lezzeti ve faydası üzerine yaptığımız tanıtım kampanyalarımız da hız kesmeden devam ediyor. Hayvan üretiminin kalitesini de arttırmak için her üreticiye damızlık veriyoruz. Et ve süt kalitesi artsın, ırkı kalsın diye bu desteği de sunuyoruz.
Biraz da ‘Hadi Gel Köyümüze Geri Dönelim’ projesinden bahsedebilir misiniz? Nedir bu proje?
Ankara’da merkezde yaşayıp merkezden sıkılan ve köyde yaşamak isteyen insanlara ‘Hadi Gel Köyümüze Geri Dönelim’ diyoruz. Buyursunlar kapımız açık, birlikte proje geliştirelim. Akıllarında fikir varsa birlikte değerlendirelim. Bu fikirlere açığız. Biz bunu şu an yapıp takibini de gerçekleştiriyoruz. Ankara nüfus çeken bir şehir. İstanbul’un hemen arkasından geliyoruz. Ne kadar insanı Ankara kırsalına döndürürsek, o kadar güzel bir şey başlatmış oluruz. Bizim amacımız, ters göçü başlatabilmek. Ankara’nın boşalmaya yüz tutmuş köyleri var. Buralardaki göçü durdurmayı hedefliyoruz. Aksine o köyde doğmuş insan da geri dönsün. Tabii köylünün de kabul edeceği şekilde… Çünkü, oranın yerlisinin kabul edeceği insanı tercih ediyoruz. İki senedir Ankaralı’ya doğal ürün sunmak için çalışıyoruz. 2017 yılında mezbalarımızla devreye gireceğiz. Vatandaşımız Ankara’da üretilmiş eti daha fazla tüketecek. Hem süt ve süt ürünleri hem doğal ürünler olsun 2017 yılında bizim satış yerlerimizi sıklıkla görecekler. İlçe ilçe bunu yapacağız.
Köyden kente ters göç başlatacağınızı ifade ettiniz… Bu anlamda ne gibi çalışmalar mevcut?
Konu başlıkları şeklinde özetleyecek olursak; küçükbaş hayvancılık, tavuk-salma tavukçuluk, mantar, balık, balık üretimi, değişik ürünlerde tarım… Bu yönde desteklediğimiz projelerimiz mevcut. Bizim turizmde bazı değerlerimiz olmazsa insanlar Ankara’ya gelmez. Bizim yeterince donemiz yok. Değerler doğru şekilde pazarlanmalı. Antalya’nın olgusu var, İstanbul’un tarihi dokusu ayrı. Bizim de tarihsel anlamda çok fazla değerimiz var ve bunu doğru tanıtmak çok önemli. Aynı zamanda Ankara’nın ciddi bir jeotermal altyapısı da mevcut… Bu anlamda turizmin gelişmesi için neler yapılmalı ve sizce Başkent hak ettiği yerde mi?
Bir jeotermal konuda daire başkanlığının olması Türkiye’de ilk ve tektir. Bu da aynı şekilde yasa ile beraber oldu. Ankara’nın turizmini geliştirmeye daha fazla öncelik vermeliyiz. Bu kapsamda Tema Park projesi de devam ediyor ve bu sene bitecek. Ankara’nın bir diğer değeri de jeotermal direnci. Şu an Ankara’nın 14 ilçesinde termal su potansiyeli var. 15. kaynağın da çalışmaları devam ediyor ve yakında hizmete sunulacak. Sürpriz olabilir. Sondaj devam ediyor. Mevcut kuyularımızda da sondaj çalışmalarımız devam ediyor. İki önemli konumuz var. Ankara jeotermal enerji üretemez. O konumda değiliz. Çok derine inmemiz lazım ama Ankara termal turizm potansiyeline sahip. Hem iç turizm olarak hem hızlı tren ile beraber hinterlandı çok genişledi. Diğer üzerinde durmamız gereken başlık ise seracılık. Tarımsal anlamda da bu suyu kullanabiliriz. Bunun için biraz daha sıcak suya ihtiyacımız var. Şu an bizim Ankara’da kendi ruhsatlarımız var farklı noktalarda. Mesela Güdül’de, Kızılcahamam’da, Çamlıderede, Haymana’da, Ayaş’ta. Bu suların tekrar sondajını yaparak sıcaklıklarını arttıracağız. 2017-2018 yılında Ankara jeotermal seraya da kavuşacak. Termal turizmde de kaliteli hizmeti arttırmaya yönelik projelerimiz olacak. Yatırımcılara seslenmek istiyoruz. Jeotermal ve seracılık anlamında yatırım yapmak isteyen yatırımcılara kapımız açık. Bu konuda yatırım yapmak isteyenlere suyumuz, arazimiz var. Gelsinler görüşelim hem otel hem seracılık hem de yaşlı bakımı sağlık turizminde destek olalım. Sağlık ve Turizm Bakanlığımız da bu anlamda çok güzel çalışmalar yapıyor. Biz ancak ince küçük dokunuşlar yapabiliriz. Sayın Başkanımız Melih Gökçek’in de yaptığı bir açıklama var. Jeotermale yatırım yapan yatırımcıların altyapısı büyükşehirden ücretsiz olarak karşılanacak. Bu konuda da destek oluyoruz. Bizim kaliteli tesis sayımızı arttırmamız lazım. Bu potansiyel doğru kullanılmalı. Tema Park, bu anlamda önemli bir yatırım, bunun hemen arkasından hayvanat bahçesi gelecek. Jeortermal sağlık turizmi ile Ankara’ya farklı bir bakış açısı gelecek.