Dr. Marwa al Sabouni: “Mimarlık, topluluklar arasında sürdürülebilir bir birliktelik sağlamak için önemli bir araç”
Kalebodur’la Mimarlar Konuşuyor’da, Prof. Dr. Abdi Güzer, Nisan ayı söyleşisinde Arabic Gate for Architectural News’in kurucu ortağı mimar ve yazar Dr. Marwa al Sabouni’yi ağırladı. 2016 yılında, “The Battle for Home: The Vision of a Young Architect in Syria” adlı kitabında, Suriye’deki iç savaşın kentsel dokuya ve toplumsal yapılara verdiği etkiyi anlatan Dr. Marwa al Sabouni, mimarlığın barışa giden yolda önemli bir rol oynadığını vurguladı. Dr. Marwa al Sabouni, “Eğer doğru kullanırsak mimarlığın bu konuda bir araç olabileceğine inanıyorum. Özellikle toplumları ve toplulukları bir araya getirmek, bu topluluklar arasında sürdürülebilir bir birliktelik ve yaşam sağlamak için önemli bir araç olabilir” dedi.
Kalebodur’un, mimarlık sektörünün gelişimine katkıda bulunmak amacıyla 2013 yılında hayata geçirdiği “Kalebodur’la Mimarlar Konuşuyor” söyleşi programı, sektörün önemli isimlerini mimar adaylarıyla buluşturmaya devam ediyor. Prof. Dr. Celal Abdi Güzer’in sunduğu ‘Kalebodur’la Mimarlar Konuşuyor’ programının Nisan ayındaki konuğu ise Arabic Gate for Architectural News’in kurucu ortağı mimar ve yazar Dr. Marwa al Sabouni oldu.
2016 yılında, “The Battle for Home: The Vision of a Young Architect in Syria” adlı kitabıyla Suriye’deki iç savaşın kentsel dokuya ve toplumsal yapılara etkisine ışık tutan Dr. Marwa al Sabouni, 2019 yılında “BBC 100 Women” ödülünü kazandı.
“Mimarlık ve barış arasında doğrudan bir ilişki var”
Mimarlık ve barış arasında doğrudan bir ilişki olduğunu anlatan Dr. Marwa al Sabouni, “İlk kitabım ‘The Battle for Home’da mimarinin çatışmalardaki rolünü ele aldım. Bununla mimarinin savaşa ve aynı zamanda barışa nasıl katkıda bulunabileceğini anlatmaya çalıştım. Eğer doğru kullanırsak mimarlığın bu konuda bir araç olabileceğine inanıyorum. Yani mimarlık, toplumları ve toplulukları bir araya getirmek, bu topluluklar arasında sürdürülebilir bir birliktelik ve yaşam sağlamak için bir araç olabilir.
Mimarlığın sihirli bir iksir ya da her şeyi çözebilecek bir sihirli değnek olduğunu iddia etmiyorum ama kesinlikle insan davranışlarını yönlendirebilecek kanallar inşa edebilir. Mimarlık evin ne olduğunu anlamanın ve bir yere ait olma duygusunu sağlamanın özüdür. Bu duyguyla ülkenizle ya da çevrenizle orada yaşayan insanlarla bağlantılar ve bağlar kurmanın yolunu inşa edebilirsiniz. Bana göre mimarlık, toplumları inşa etmenin bir aracıdır ya da bugün dünyanın pek çok yerinde gördüğümüz gibi insanları kutulara istiflemenin bir aracıdır da diyebiliriz” diye konuştu.
“Türkiye’nin kalbimde ayrı bir yeri var”
Suriye savaşından sonra Türkiye geldiğini ve Avrupa’ya gitmek yerine burada kalmayı tercih ettiğini belirten Dr. Marwa al Sabouni, şunları söyledi:
“Türkiye’de evlendim ve eşim de Türk kökenli. Bu yüzden Türkiye’nin kalbimde ayrı bir yeri var. Bununla birlikte burası benim evim ve bu yaklaşım, buraya gelen pek çok insan için de geçerli. Ev, aslında insanların bir parçasıdır. Savaştan önce ben de pek çok insan gibi geleceğimi başka yerlerde arıyordum. Seyahat etmeyi hayal ediyordum. Bir eve sahip olmanın ne anlama geldiğini bilmiyordum. Savaş, ironik bir şekilde evin anlamını yeniden keşfetmem için bir sebep oldu. Şimdi ise en büyük umudum, ülkemin tarihine ve mirasına uygun bir şekilde yeniden inşa edildiğini görebilmek.”
“Dubai zenginler ve seçkinler için bir Disneyland gibi”
Söyleşide Dubai’deki mimari yaklaşıma da eleştirilerde bulunan Dr. Marwa al Sabouni, şöyle devam etti:
“Dubai ve benzer şehirler sadece zevk için inşa edildi. Burası zenginler ve seçkinler için bir Disneyland gibidir. Bu da haliyle beraberinde çok ciddi bir ahlaki yozlaşmayı getirdi. Bu bir yaşam biçimi değil ve hiçbir şekilde sürdürülebilir de değil. Bir binanın üzerine sıfır karbon gibi bir şey koyup, onun sürdürülebilir olduğunu iddia edemezsiniz. Sürdürebilir bina, insanlara bir yuva sunacak ve insanların nesiller boyu korumak isteyecekleri bir yer olacak yapıdır.”
Türkiye’deki mimariyi de değerlendiren Dr. Marwa al Sabouni, Türkiye’nin nefes kesici yerlere sahip geniş bir coğrafya olmasına karşın mimari anlamda Batı hayranlığının çok yüksek olduğunu söyledi.