Ayşe Tolga: Günümüzde kıyametin içinden geçiyoruz ama ilacı yine bizde
Hayat amacım insanları mutlu etmek diyen Ayşe Tolga, günümüz dünyasında iyi hissetmenin, depresyona girip avuç avuç ilaç kullanmak yerine bedensel, zihinsel ve ruhsal olarak mutlu olmanın yollarını kadim bilgilerden yararlanarak anlatıyor. Sosyal medyada yarım milyon kişi tarafından takip edilen, kitapları tekrar tekrar basılan Tolga katıldığı Akra Talks’ta; iyiliği yayabilmek için sosyal medyada kendimi bir medya patronu gibi kurguladım dedi.
Ramazan ayında hız kesmeden süren Akra Talks’a, Elif Dağdeviren moderatörlüğünde bu kez oyunculukla yetinmeyip aromaterapi konusunda uzmanlaşan, kendi deyimiyle koluna başka altın bilezikler takan Ayşe Tolga konuk oldu. Dünyanın değil insanların iyileşmeye ihtiyacı olduğunu söyleyen Tolga, genç yaşta, kariyerinin zirvesindeyken babasını kaybetmesi sonucu çıktığı içsel yolculukta bulduğu hayat amacını ve bunu herkesle paylaşma isteğini anlattı.
“Hep ben kimim sorusunu sordum kendime”
Genç yaşta yıldız bir oyuncuyken her şeyi bırakıp kariyerine bambaşka bir yol çizmeye karar veren Ayşe Tolga, kendisini bugüne kadar getiren manevi yolculuğundaki köşe taşlarını anlatarak başladı konuşmasına. “Sağlıklı yaşama ilgim hastalıklarla tanışmamla başladı. Babam kansere yakalandı, 5 sene boyunca tüm aile, ağır bir hastalığı hem hasta hem hasta bakan tarafında deneyimlemek zorunda kaldık. 25 yaşımda babamı kaybettim. O süreç bana çok eğitici geldi. Kariyerimin tepesindeyken evimi kapattım, sırt çantamı aldım ve kapı kapı dolaşıp; “Bana beni anlat, kimim ben” diye sordum. Kişisel gelişim kurslarına gitmeye başladım çünkü çok acı çekiyordum. Bu benim için bir dönüşüm hikayesinin başlangıcı oldu” dedi.
“Önce kendimi iyileştirmeye başladım”
Yaşadığı bu önemli kayıpla, insan nasıl hastalanır sorusunun peşine düşen Ayşe Tolga önce kendisini iyileştirmekle başlamış işe… “Çıktığım bu içsel yolculukta, karanlıkları aydınlatıp ben kimim sorusunun cevabını buldukça özgürleştiğimi, hayat amacımı bulduğumu hissettim. Çünkü hiç birimiz buraya ölmek için gelmiyoruz. Ben de bir hayat amacım olduğunu fark ettim; insanları mutlu etmek. Bütün canlılarla, evrendeki her şeyle ilgili derin bir sorumluluk duygusu içindeyim. Yapabileceğim bir şey varsa yapmalıyım, dünyayı daha iyi bir yer haline getirmeliyim diye düşünüyorum” dedi.
“Sahtekarların ortasında yere sağlam basan işler yapmak istedim”
Aynı dönemde aromaterapi okumak üzere Londra’ya giden Tolga, Çin tıbbını prensip alan anatomi, farmokolji, organik kimya, masaj terapilerini de kapsayan bir eğitim almış. “Bir sürü spritüal yalancı ve sahtekarın ortasında, şifayla ilgileniyorsam bilimi, tıbbı yanına alan, ayakları yere basan bir şey yapmak istedim. Ölçebilir ve şifası gerçek olan, kişilerin karşılığını görebileceği şeyler getirmekti amacım. Londra’da Klinik Aromaterapi okudum. İlginç bir bilgi de vereyim dünyada aroma terapinin sağlık sigortası kapsamında olduğu sadece üç ülke var. Yeni Zelanda, Avusturalya ve İngiltere… Darısı daha çok ülkenin ve Türkiye’nin başına” dedi.
“İnsanın kendini dünyanın efendisi olarak görmesi kibirdir”
Şifa için binlerce yıldır bitkilerden faydalanıldığını anlatan Tolga, “Modern farmokoloji’nin kökeni bitkilerdir. İnsanın kendini dünyanın efendisi olarak görmesi, kibirdir. Bence batı tıbbındaki bazılarının üstten bakan yaklaşımı da biraz bu kibrin sonucu. Çünkü sonuç olarak insan dediğimiz varlık binlerce sene önce mağara döneminde yaralandığında doğa, bitkiler onu şefkatle sardı. Birdenbire sana bütün şifayı, kaynakları veren, cömertçe sunan ve bugüne kadar yaşamanı sağlayan bu sistemden üstün olduğunu ya da seninkinin daha iyi olduğunu düşündürten şey ne? Ben onu bilemiyorum açıkçası” dedi.
“İlaç kullanmak hastalıkları halının altına süpürür, sorunu çözmez”
Kadim şifanın insanların sadece bedenleriyle ya da semptomlarıyla değil, o semptomların neden olduğu zihinsel, ruhsal ve daha da ötesi enerji dengesizlikleriyle ilgilendiklerini anlatan Tolga; “Biz kişinin geçmeyen baş ağrısının nedeninin sadece bir ağrı kesiciyle giderilemeyeceğini düşünüyoruz, ilaç kullanmak tembel temizlikçilerin yaptığı iş gibidir. Halının altına bütün pislikleri süpürür, orada unutursun. Biz halının altında unutulan sorunları çözüyoruz. Keza alerjiler, depresyon ya da size hastalık olarak sunulan pek çok şey de hastalık değil. Ortada hastalık yok, ne var? Hasta, yani o hastalık semptomlarını gösteren kişi var bizim için. Bize şikayetiyle geldiğinde, ruhsal, bedensel ve fiziksel olarak bütün izlerini sürüyoruz” dedi. dedi.
Sorulan bir soru üzerine batı tıbbına kesinlikle karşı değilim diyen Ayşe Tolga; “Akut semptomların giderilmesinde ya da kanser gibi çok ciddi hastalıkların tedavisini batı tıbbına borçluyuz. Günümüzde insanlık bu kadar yüksek popülasyona sahipse bu batı tıbbı sayesindedir” dedi.
“Daha fazla ışığa ve enerjiye ihtiyacımız var”
Negatiflikten uzak durmak gerektiğini söyleyen Ayşe Tolga; “Dünyadaki , karanlığı, kötülüğü dile getirerek çalışan aktivistler var. Bir kadın olarak algı yönetiminde daha fazla ışığa ve pozitif söyleme ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Çünkü yargılamak, korku enerjisini ortaya çıkartıyor, insanı kötü enerjiye itiyor. Yaşanan olumsuzlukları acıları kendimce dile getiriyorum ama hiçbir zaman saldırgan, öfkeli bir dil kullanmıyorum. Günümüzde kıyameti yaşıyoruz, içinden geçiyoruz, farkında mısınız bilmiyorum. Bizlerin daha sağlam olması gerekiyor. Kıyamet denen şey de insanların birbirine yaptığı şey. Güçlüler her zaman ayakta kalacak ve yaşamaya devam edecek, kendimizi bütünsel olarak güçlendirmeliyiz” dedi.
“Nefes almayı, su içmeyi, uykuyu unuttuk”
Vücudun temel ihtiyaçlarını unuttuk; nefes almak, su içmek, aç kalmamak ve uyku uyumak diyen Tolga; “Nefes dediğimiz şey bizi hayata bağlayan en hayati şey. Nefes aldığımızda hayata bağlanıyoruz, çünkü organlarımıza oksijen gidiyor. Depresyona girip avuç avuç antidepresan içiyorlar mutlu olmak için. Ama ben diyorum ki gerçekten buna hiç gerek yok. Çok basit bir yöntemi var bunun. Doğru nefes almak. Her nefes alıp verdiğimde Allah’ın huzurundayım, bu benim için çok değerli” diyerek sözlerine devam etti.
Duygu ve deneyimlere dayalı yeni nesil otelcilik konsepti Urban Social ile yerli ve yabancı misafirlerine hizmet veren Akra; dokunuş, lezzet, koku, ses ve well being (daha iyi bir sen) kodlarını Akra Talks’la desteklerken bütünlüklü olarak turizme farklı bir soluk getiriyor. Elif Dağdeviren’in başlattığı ve moderatörlüğünü yürüttüğü bu özel sohbetlerde; edebiyattan müziğe, tarihten astrolojiye, spordan sinemaya, televizyondan kişisel gelişime kadar geniş bir perspektifte önemli isimler otel misafirleri ve Antalyalılarla buluşuyor.