Dr. Rasem Badran: Kendimi tüm toplumsal sınıflar tarafından anlaşılabilecek bir dil oluşturmaya adadım
Kalebodur’la Mimarlar Konuşuyor’da Prof. Dr. Celal Abdi Güzer’in mayıs ayındaki konuğu Badran Studio’nun kurucusu Dr. Rasem Badran oldu. 2022 Mimar Turgut Cansever Uluslararası Mimarlık Ödülleri’nde Turgut Cansever Büyük Ödülü’nü kazanan Badran, “Mimarların çoğu kutunun dışına çıkıp anıtsal ve sıra dışı işler yapmaya çalışıyor ancak ben kendimi tüm toplumsal sınıflar tarafından anlaşılabilecek bir dil oluşturmaya adadım” ifadelerini kullandı.
Kalebodur’un, mimarlık sektörünün gelişimine katkıda bulunmak amacıyla hayata geçirdiği “Kalebodur’la Mimarlar Konuşuyor” söyleşi programı, önemli konuklarını ağırlamaya devam ediyor. Prof. Dr. Celal Abdi Güzer’in sunduğu, sektörün başarılı isimleri ile mimar adaylarını buluşturan programın mayıs ayındaki konuğu Filistin kökenli Ürdünlü mimar Rasem Badran oldu.
Mimarlık eğitimini Almanya’da tamamlayan Badran, sonrasında ülkesine döndü ve farklı ülkelerde mimari alanda önemli yapılar tasarladı. ‘68 Öğrenci Reform Hareketi’ne şahit olmasının insan yapımı çevreyi nasıl hayal etmesi gerektiğine dair görüşünü şekillendirdiğini aktaran Badran, olayların politik yönüne dahil olmadan, çalışmaları ile bir nevi “baş belası” olmaya çabaladığını anlatarak mimarlıktaki geçmiş yıllarına da değindi.
Yaşadığı dönemi, “Alışılmış mimari eğitim Bauhaus ağırlıklıydı. Kendinizi geometrik formlara adamanız ve düzen yaratmanız gerekiyordu, biz sorun yaratanlar olarak görülüyorduk” diyerek ifade eden Badran, sonrasında doğal taş kullanarak inşa edilen çok temel, çok yalın özel konutlar tasarlamaya başlamak üzere Amman’a döndüğünü söyledi. Ürdün için bunların; bir konut yapısında herhangi bir çeşit betonarme olmadan bir zanaatkarın elinden çıkan ve doğal taşın kullanıldığı ilk tasarımlar olduğunu vurgulayan Badran, “Bence bu konutlar insanların bugün benim çalışmalarıma ilgi göstermeye başlamalarının nedenidir” dedi.
Badran sonrasında hızlanan kariyeri hakkında şu bilgileri paylaştı: “Udo Kultermann Amman’da 70’lerde ve 80’lerde yaptığım konutların bazılarını derledi. Batı yarım kürede birçok kitapta yayımlandık. Bazı önemli Iraklı mimarlara da yer verdi bu kitapta. Bu benim için çalışmaları aracılığıyla mekânın hissini yaratmaya çabalayan bir grup mimar arasında bir bağlamda konumlandırıldığım ilk seferdi. Bu kitap sayesinde, önde gelen Iraklı düşünürlerden olan Rifat Chadirji çalışmalarımı inceliyor ve beni Bağdat’taki Büyük Cami’nin tasarım yarışmasına katılmam için davet ediyor. Ben de yarışmada birincilik ödülünü kazandım. Bu yine hayatımda bir dönüm noktasıydı benim için.”
“Ürettiğiniz şeyi insancıllaştırmak çok önemli”
Bu birincilik sonrası 40 sene boyunca varlığını sürdüren Riyad Kalkınma Otoritesi Badran’ın ismini öğreniyor. Riyad Emiri Kral Selman tarafından kurulmuş olan oluşumun, o dönem Riyad ile ilgilenen kurumlar arasında en prestijli ve en seçkin organizasyonlardan biri olduğunu söyleyen Badran, yarışmaya davet ediliyor ve bu yarışmayı da kazanıyor.
Badran bu çalışmalar, için “Büyük Cami ve Adalet Sarayı benim hayatımdaki ikinci dönüm noktasıydı. Çünkü buradan, kültürün tarihselliğini ve insanlarla iletişim kurabilen insan yapımı bir yapının nasıl yaratıldığını anlamaya başladım” ifadelerini kullandı. 1984 yılında başlayan projenin tasarımı ve inşaatı 7 seneden fazla sürer… Badran 1995 yılında Büyük Riyad Camisi ile Ağa Han Mimarlık ödülünü de kazanır.
Bu iki büyük çalışması hakkında konuşan Badran, “Bence Adalet Sarayı ve Büyük Riyad Camisi Riyad’ın sembolü oldular. Arap dünyasında ilk defa Suudi banknotlarının son sürümünde yer aldı. İşimiz böylelikle bir nevi sonsuza kadar belgelenmiş oldu. Sembol olmalarının nedeni bence devlet yapısı olmasına karşın insanların taleplerini dikkate alması oldu. İnsanlar herhangi bir prosedür olmadan prensle bir araya gelebiliyor. İnsanların içine girince tedirgin olduğu devasa bir kütle değil; evlerinde gibi hissediyorlar. Bunu çok seviyorum. Mikro-kent gibi. Bu durum esasen başlangıçta özellikle cami için geçerliydi, sonrasında Adalet Sarayı’nı da etkiledi; kent içinde bir kent haline geldi. İnsanlar içine girdiklerinde şaşırdılar. Tipik bir devlet yapısı gibi sizi korkutmuyor. Ürettiğiniz şeyi insancıllaştırmak çok önemli. Burada, insanlarla konuşabilen ve insanların da onunla etkileşime geçebildiği bir mimari ortaya çıktı. Bu toplumsal olarak bahsi geçen bağlamda yaklaşımın bir parçası haline geliyor. Bugünlerde çok hoş, çok etkileyici ancak savunmacı yapılar görüyoruz. Yani ne içine girebiliyorsunuz ne de onu yaşamınızın veya hislerinizin bir parçası olarak hissedebiliyorsunuz” dedi.