Elif Özmenek Çarmıklı; “Çağdaş olmak, olduğun yerin ve zamanın değerlerini, öğretilerini iyi kavramaktan geçiyor”
“Her ne kadar tanımadığım insanlar, benim çok ciddi göründüğümü düşünseler de beni tanıyanlar komik olduğumu söylerler” diyen Elif Özmenek Çarmıklı sözlerine şöyle devam etti: “Elf” olduğumu düşünen harika bir kocam, sıra dışı güçlerim olduğuna inanan muhteşem iki çocuğum var. Uzun yıllarımı haber peşinde koşarak ve akademik ortamda yüzlerce öğrencinin hayatına dokunmaya çalışarak geçirdikten sonra, “artık çocukların büyüyor, bu masallar unutulacak!” diyen dostumun sesine kulak verip, hikâyelerimi yazmaya başladım. Yolculuklar beni hep heyecanlandırır. Hayatımın alt üst olduğu dönemlerde bile, hayat bana, altın üstten daha iyi olduğunu defalarca gösterdiği için, değişime direnmeyi hiç sevmedim.”
Kadınların iş hayatındaki yerini de değerlendiren Elif Özmenek Çarmıklı “Kadınlar hala her zaman iş hayatında erkeklere göre kendilerini ispatlama çabası içinde olmak zorundalar. Artık kadınlar iş hayatının her alanında nüfuz sahibi olmaya başlasalar da bu ispat çabası, kadınların iş hayatına en büyük iki katkısına sürekli çelme takıyor. Bunlar barışçıllık ile eşitlik arasındaki ilişkinin oturması diyebilirim. Eğer bir iş yerinde bir erkekten daha fazla çabalamamız ya da aynı şartlarda çalışmamız bekleniyorsa orada sıkıntı vardır. Bir kadın, çocuğu hasta olduğunda ya da çocuğunun okulda gösterisi olduğunda, işe gidemediğinde; dudak bükülmelerine maruz kalıyorsa bence sorun devam ediyordur. Ve kadının da iş hayatındaki yeri sıkıntılıdır” dedi.
Akademisyen ve Yazar Elif Özmenek Çarmıklı ile çağdaş kadının tanımını ve kadınların iş hayatındaki yerini konuştuk.
Sizi tanıyabilir miyiz?
Lisansımı Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde, yüksek lisansımı Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ile Columbia Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamladım. The New School Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde ise doktoramı yaptım.
Her ne kadar tanımadığım insanlar, benim çok ciddi göründüğümü düşünseler de, beni tanıyanlar komik olduğumu söylerler. “Elf” olduğumu düşünen harika bir kocam, sıra dışı güçlerim olduğuna inanan muhteşem iki çocuğum var. Uzun yıllarımı haber peşinde koşarak ve akademik ortamda yüzlerce öğrencinin hayatına dokunmaya çalışarak geçirdikten sonra, “artık çocukların büyüyor, bu masallar unutulacak!” diyen dostumun sesine kulak verip, hikâyelerimi yazmaya başladım. Yolculuklar beni hep heyecanlandırır. Hayatımın alt üst olduğu dönemlerde bile, hayat bana, altın üstten daha iyi olduğunu defalarca gösterdiği için, değişime direnmeyi hiç sevmedim.
Vazgeçemediğiniz prensipleriniz nelerdir?
Uzun zaman önce, “hayatta bunu yapmam!”, “her zaman böyle yaparım!” gibi cümle kalıplarını hayatımdan çıkardım. Prensiplerimi de azalttım böylece. Kendime sürekli, “meli-malı” ekleriyle konuşmaktan sıkılmışım. Çok sonra fark ettim. Şimdi daha yalın ve daha minimal bir prensip anlayışım var. Aslında bu anlayışın temel çatısı tek prensiple yaşamak diyebilirim. O da şu: Hayatını anlamlandır! Benim tek prensibim yaşamın her alanında, her uğraşında, her ilişkisinde, kendi hayatımı anlamlandırmak…
İşinizin en sevdiğiniz yönü nedir?
Ben, gazetecilik ve akademisyenlikten gelen bir çocuk kitapları yazarıyım. Yazarlığın en sevdiğim yönü sürekli yeni hikâyeler peşinde koşmak. Yeni hikâyeler çok gözlem gerektirir. Herkes bakıyor ama herkes farklı görüyor. Benim işim bu farklılıkları hikâyeleştirmek. Bu da ne akademisyenliği dışlıyor ne de gazeteciliği. Tam tersine birbirilerine zenginlik katıyorlar. Sevdiğim bütün işlerin birbiriyle ilişki içinde olmasını seviyorum.
İş hayatına yeni atılan kadınlar için tavsiyeleriniz nelerdir?
Etrafımda mutlu olmadığı işi yapan bir sürü insan var. İlk tavsiyem sevdikleri işe yönelmeleri. Biliyorum bazen zorunluluktan istemediğimiz işleri de yapmak zorunda kalıyoruz. İşimizi seçemesek bile o işle ilgili duygumuzu seçme özgürlüğüne sahibiz. Duygu seçimi bu işi ne kadar süre yapacağınızı belirler, farkındalık yaratır. Bir de ufak bir tavsiye vermem gerekirse, yükselmek için sınırlarınızdan vazgeçmeyin! Bunu yapan insanların sonradan nasıl paldır küldür yuvarlandığına çok tanık oldum. Sınır koymak, yaşamın her alanında olduğu gibi işverene, iş arkadaşlarına da konulması gereken sağlıklı bir şeydir.
Kadınların iş hayatındaki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kadınlar hala her zaman iş hayatında erkeklere göre kendilerini ispatlama çabası içinde olmak zorundalar. Artık kadınlar iş hayatının her alanında nüfuz sahibi olmaya başlasalar da bu ispat çabası, kadınların iş hayatına en büyük iki katkısına sürekli çelme takıyor. Bunlar barışçıllık ile eşitlik arasındaki ilişkinin oturması diyebilirim. Eğer bir iş yerinde bir erkekten daha fazla çabalamamız ya da aynı şartlarda çalışmamız bekleniyorsa orada sıkıntı vardır.
Bir kadın, çocuğu hasta olduğunda ya da çocuğunun okulda gösterisi olduğunda, işe gidemediğinde; dudak bükülmelerine maruz kalıyorsa bence sorun devam ediyordur. Ve kadının da iş hayatındaki yeri sıkıntılıdır.
Çağdaş kadını tanımlar mısınız? Çağdaş kadın hangi özelliklere sahip olmalı?
Türkiye’de bu kavramların altının çok boşaltıldığını düşünüyorum. Türkiye, şehirli ve kasabalı olmak ikileminden bir türlü çıkamıyor. Ne kentli olabiliyor, ne köylü. Bana sorarsanız çağdaş olmak, olduğun yerin ve zamanın değerlerini, öğretilerini iyi kavramaktan, eleştirel bir bakış açısına sahip olmaktan geçiyor. Köylü veya kentli olarak küresel ve yerel sorunlarla ilgileniyor mu, kendi çağının problemlerine katkısı ne, evrendeki ayak izlerinin farkında mı, üretimin içinde mi? Benim için çağdaş kadın tam olarak bu sorulara kafa yoran, bunları hayata geçiren kadındır.
Kadınlar iş hayatında ne gibi zorluklar ile karşılaşıyor? Kendi sektörünüzde yaşadığınız deneyimlerden ve gözlemlerden bahseder misiniz?
Ben hiçbir zaman, “sen kız çocuğusun bunu yapamazsın”larla büyümedim. O yüzden, meslek hayatımda kadın olmanın dezavantajlarını hissetmedim. Kadın olmanın zorluğunu yaşamadığım ya da ayrımcılığın yapılmadığından değil de, büyürken bu duygu bana hiç yerleştirilmediği için bu dezavantajları hissetmedim. Bunu yıllar geçtikçe daha iyi fark ettim ve bunun için aileme minnettarım.
İş ve sosyal hayat arasındaki dengeyi nasıl koruyorsunuz?
Böyle bir dengeyi koruduğumu söyleyemem. Zaman zaman işe çok yoğunlaşıyorum. Üretebilmek için yalnız kalmam gerekiyor. Kimi zaman sosyal hayat ağır basıyor, bir süre elime kalem alamıyorum. Eskiden hep çalışmalısın sertliğindeydim. Şimdi, “demek bu zamanda buna ihtiyacım var” diyorum. Eğer çalışmaktan keyif alıyorsanız, hayatın kendi dengesini bulduğunuza inanıyorum. O yüzden de sevdiğin işi yapmanın çok kıymetli olduğunu düşünüyorum.
Çalışmanın ve üretmenin size neler kazandırdığını düşünüyorsunuz?
Çalışmak ve üretmek nefes borusu gibi… Kendimi ifade etme yolu. Özellikle bir kız bir de erkek çocuğu annesi olarak her gün onların gözünden, bana çalışmanın neler kattığını daha da iyi görüyorum.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü dünya genelinde ne gibi farkındalık yaratıyor?
Bir farkındalık yaratıyor mu emin değilim. Ama bu kaygıya düşmeden 8 Mart’ın kutlanması bu işin peşinin bırakılmayacağı mesajını verme açısından önemli.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü için mesajınız var mı?
Dünya Kadınlar Günü bir gün muhakkak tarihe karışacak biz o zaman hep birlikte sadece insan olma gününü kutlayacağız!