TEOG gelip geçici aile ilişkisi kalıcı
Sınavlara gereğinden fazla anlam yükleyerek, fizyolojik ve psikolojik olarak stres altında olan ergenler üzerinde sınav baskısı oluşturmanın çocukların ruh sağlığını olumsuz etkilediğine dikkat çeken İstanbul Aydın Üniversitesi Psikoloji Bölümü Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Ş. Güliz Kolburan, bunun ailevi ilişkilerde de problemler yaratabileceği uyarısında bulunuyor ve “TEOG gelip geçici, aile ilişkisi kalıcı” mesajını veriyor.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından gerçekleştirilecek Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) ikinci dönem ortak sınavı, 26-27 Nisan tarihlerinde tüm ülke genelinde gerçekleştiriliyor. 1 milyonu aşkın 8’inci sınıf öğrencisinin eğitim hayatını etkileyecek TEOG sınavı öncesinde ailelerin tutumu ne olmalı? İstanbul Aydın Üniversitesi (İAÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Ş. Güliz Kolburan, ailelerin çocuklarına yönelik tutumlarında dikkatli olmaları gerektiğini belirtiyor ve ailelerin eğitim öğretimin bir parçası olan TEOG Sınavına gereğinden fazla anlam yüklenmemesi gerektiğini söylüyor. Ailelerin çocuklarının hayatını TEOG’a endekslememeleri gerektiğini belirten Yrd. Doç. Dr. Kolburan, “Çocukların bütün kimlikleri tek bir sınava endekslenmemeli. Sevginin koşula bağlanması, çocuk gelişimini olumsuz etkiler. Kişilik gelişimi açısından sıkıntılar yaratır. Buna dikkat edilmesi önemli. Çocuklar başarılı da olsa başarısız da, ailelerin çocuklarına olan sevgisinin devam ettiği mesajı verilmeli, sevgi ve kabul koşula bağlanmamalı” diyor.
İlköğretimden ortaöğretime geçiş anlamı taşısa da, TEOG’un öğrencinin bütün özelliklerini değerlendirebilecek standart bir araç olmadığının altını çiziyor ve “Sınav, öğrencinin o anki performansını değerlendirir. Ancak anlık bir performansa bakarak, çocukları nitelendirmek doğru olmaz. Böyle bir tutum, çocuklarda ömür boyu sürecek hatalı kimlik algılarına yol açar” diyor. Başarısızlık ve yetersizliğe dair benlik algısı, öğrenilmiş çaresizliği de beraberinde getirir.
FAZLA KAYGI SINAVDAKİ BAŞARIYI OLUMSUZ ETKİLER
Yrd. Doç. Dr. Kolburan, ailelerin TEOG öncesi sınav konusunu kapatarak, çocuklarıyla birlikte güzel vakit geçirmelerinin sınav öncesinde yapılabilecek en doğru davranış olduğunu belirtiyor: “Bugün itibariyle çocuklar için sınava hazırlanma dönemi bitmiştir. Aileler, sınava dair kaygılı olurlarsa, bu kaygı çocuklara da geçecektir. Bir miktar kaygı sınavda öğrencileri motive etse de; aşırı kaygı çocukların sınav başarısının düşmesine yol açacaktır.”
BİR TARAFTA ERGENLİK, ÖTE TARAFTA SINAV BASKISI
TEOG sınavına girecek öğrencilerin gelişim düzeyleri ile LYS sınavına girecek öğrencilerin gelişim düzeylerinin farklı olduğuna dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Kolburan, “Üniversiteye hazırlanan öğrencinin gelişimsel olarak sınavı değerlendirme biçimi, kaygı durumu, sebep sonuç ilişkilerini kavrama yeteneği çok farklı. 8’inci sınıf öğrencisinin ise bunun anlam ve önemini değerlendirme biçimi henüz aynı olgunluğa erişmiş değil. Erken dönem ergenlikte gelişimsel açıdan çok yoğun duygusal çatışmalar yaşanmakta. Fizyolojik değişimler çok hızlı yaşanıyor. Stres altında, zor bir dönem geçiriliyor. Ergen öğrenci bir taraftan bunlarla uğraşırken, diğer taraftan ailenin sınava yönelik beklentisinin baskısını yaşıyor ve çocukta kaygı ve strese dönüşüyor. Bu, aile içindeki ilişkinin bozulması riskini yaratıyor. Bu noktada ailelere büyük görev düşmekte. Ailelerin bilmesi gereken şudur ki; “sınav gelip geçicidir, ancak aile ile olan ilişki kalıcıdır. Bunu bozmamaya özen göstermek gerekir.”
GERÇEKDIŞI BEKLENTİLER KAYGIYI ARTIRIYOR
Zaman zaman ailelerin gerçek dışı beklentilerle çocuklarından kapasitelerinin üzerinde bir performans bekleyerek kaygılarını artırdıklarını ifade eden Yrd. Doç. Dr. Kolburan, şunları ifade ediyor: “Ailelerin sınava gereğinden fazla önem atfetmeleri yanlış. Ailelerin sakin ve sağduyulu davranmalarını bekliyoruz. Çocuk koşulsuz olarak sevildiğini bilmeli. Her öğrencinin ilgi alanları, yetenekleri farklıdır. Güzel resim yapan biri de zekidir, güzel müzik yapan da. Veya güzel konuşan çocuk da, farklı bir alanda zekidir. Önemli olan bu zeka ve yetenek alanlarını fark edip, onları doğru yönlendirmek. Öğrencinin yeteneğine göre desteklenmesi de önemli. Herkes matematikçi, herkes mühendis olamaz. Üstelik bu başarı ile eşdeğer bir kriter de değil. Böyle bir realite yok.”
‘REALİTEYE UYMAYAN HEDEFLER SIKINTI DOĞURUR’
Çocuğun kendi hakkındaki farkındalığıyla ailenin çocukları hakkındaki farkındalığının birbiriyle örtüşmesi gerektiğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Kolburan, “Realiteye uymayan hedefler, daima sıkıntı doğurur. Bu nedenle çocuğun kendini tanıyabileceği ortamlar yaratılmalı. Çocuğun kendi hakkındaki benlik algısı gerçeğe yakın olmalı. Benlik algısını gerçeğin dışına taşımak, çocuğa zarar verir. Benlik algısını, ne olduğundan hafife almak, ne de olduğundan yükseğe taşımak lazım. Hepimiz artılarımızla, eksilerimizle bir bütünüz ve biriciğiz. Çocuklar da eksik yanlarıyla veya fazla yönleriyle biricikler. Aileler bu konuda doğru değerlendirmeler yapıp, çocuklarının yetenekli ve ilgili oldukları alanları desteklemeli, hırs yapmamalı. Bu anlamda çocukları tanımak önemli bir konu. Eğer çocukları doğru tanırsak, onları doğru yönlendirebiliriz” şeklinde değerlendiriyor.
ÖĞRENCİLERE VE AİLELERİNE TAVSİYELER
Yrd. Doç. Dr. Kolburan, son olarak TEOG sınavına girecek öğrencilere ve ailelerine şu tavsiyelerde bulunuyor: “Çocuklar, sınavdan önce hoşlarına giden, onları olumsuz etkilemeyecek keyifli etkinliklere katılmalı. Kendilerini sakatlayacak spor aktivitelerinden sınav öncesinde uzak durmalarında fayda var. Yine sindirim sistemini bozacak yiyeceklerden uzak durulması gerekir. Uyku düzeni önemli. Ancak bu da aileler tarafından koşul haline getirilmemeli. Önemli olan çocuğun bu konuda farkındalık sağlaması. Ancak içselleştirilen amaçlar çocuğun kendisine ait amaçlar haline gelir. Kendisine ait amaçların gerçekleştirilme motivasyonu da daima daha yüksektir. Aile, bu konuda tek taraflı bir karar vermemeli. Kararlara çocuğun da dahil olması önemli. Öte yandan sınav sırasında zamanı iyi kullanmak gerekir. Emin olunan, bilinen soruların işaretlenmesi; bilinmeyen soruların ise üzerinde vakit kaybetmemek, vakit kalırsa bu sorulara yeniden dönmek önemli.”