Her 4 kişiden biri çeşitliliğe olumsuz bakıyor
Çeşitli şirketlerde yapılan araştırmalar farklı cinsiyet, jenerasyon ve kültürlerden gelen insanlardan oluşan takımların daha yaratıcı ve yenilikçi olduklarını ortaya koyuyor. Çeşitlilik firmalara değer katıyor.
Son yıllarda dünyada global şirketlerin en önemli gündem maddelerinden biri olan çeşitlilik konusunda Etik ve İtibar Derneği TEİD, “Çeşitliliğin Dayanılmaz Cazibesi“ panelini gerçekleştirdi. Seri olarak planlanan etkinliklerin ilk halkası olan etkinlikte, çeşitliliğe bireysel, kurumsal ve toplumsal bakış açılarıyla ilgili olarak istatistik ve deneyim paylaşımlarıyla güncel durum tespiti yapıldı, panelistler sosyal, hukuki ve profesyonel hayatta çeşitlilik kavramını mercek altına aldı.
Moderatörlüğünü TEİD Yönetim Kurulu Üyesi ve Bersay İletişim Enstitüsü Genel Koordinatörü Prof. Dr. Ali Murat Vural‘ın yaptığı seminerde, İnci Holding A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Ece Elbirlik Ürkmez, ZENNA Kurumsal Marka Yönetim Araştırmaları ve Danışmanlığı Kurucusu Nuran Aksu, TEİD Yönetim Kurulu Üyesi ve Kolcuoğlu Demirkan Koçaklı Hukuk Bürosu Ortak Avukatı Av.Okan Demirkan konuşmacı olarak yer aldı.
Türkiyenin %25’i farklılıklara olumsuz yaklaşıyor
Seminerde Nuran Aksu, “Toplumun Çeşitliliğe Bakışı“ başlıklı sunumunda, gerçekleştirdikleri araştırma kapsamında “Farklı özellikteki insanların çalıştığınız şirkette yönetici olarak görev yapmasını nasıl değerlendirirsiniz?“ sorusuna epilepsi, MS gibi kronik hastalığı olanlar için %37, engelliler için %12, kadınlar için %8, farklı dine mensup olanlar için %14, farklı mezhepten olanlar için %1, cinsel eğilimi farklı olanlar için %33, gençler için %10, erkekler için %6, başarı puanı yüksek bir üniversiteden mezun olmayanlar için %13, başarılı bir kariyeri olmasına rağmen üniversite mezunu olmayanlar için %14 oranlarında olumsuz yanıt verildiğini belirtti. Aksu, aynı kişilere “Yakın çevreniz ya da arkadaşlarınız bu konuda ne düşünüyor?“ sorusu sorulduğunda ise olumsuzluk oranlarının daha da yükseldiğini vurgulayarak, Türkiye‘de yaklaşık her 4 kişiden birinin çeşitliliğe ve farklılıklara olumsuz baktığını söyledi. Büyük şirketlerin epilepsi gibi hastalıklara sahip insanları çalışan olarak almayı tercih etmedikleri, ancak aslında yeterli önlemleri aldıkları takdirde bu tip hastalıklara sahip insanların da çalışabileceğini söyledi. Olumsuz bakışın temelinde mevcut kültürün ve yerleşik değerlerin olduğunu kaydeden Aksu, bu bakış açısına sahip insanların çevrelerinde kendileri gibi insanlar görmek istediklerinin altını çizdi.
Toplumun iş hayatındaki kadına bakışı hakkındaki istatistiki verileri de paylaşan Aksu, “Sizce kadınların iş dünyasında yaşadığı zorluklar arasında en önemli konular nelerdir?“ sorusuna katılımcıların %51‘inin sözlü ya da fiziksel taciz, %49‘unun iş–özel yaşam dengesi, %45‘inin kariyer yaparken çocuk sahibi olmak, %38‘inin aile içinde kadının sorumlulukları, %37‘sinin maaş dengesizliği, %37‘sinin esnek çalışma saatlerinin olmaması, %29‘unun kariyer gelişiminde erkeklere öncelik tanınması, %16‘sının dijital teknolojide yetersizlik yanıtlarını verdiklerini belirtti. İş hayatındaki kadınlara bakış açısında da yerleşik değerleri ve kadına biçilen sosyal rolü görmenin mümkün olduğunu dile getiren Aksu, aynı durumun engelli insanlar için de geçerli olduğunu, engellilerin %85‘inin istihdam edilmediğini, Türkiye‘de kurumsal şirketlerde bile bu konudaki iyi uygulamaların oranının sadece %10 dolayında olduğunu belirtti. Aksu, insanların düşünce sisteminde farkındalık yaratılması, cinsiyet eşitliğinin yalnızca şirket içi politikalarında yer edinmesi yerine uygulanabilir olması gerektiğini, sürdürülebilir politika konularında olan özenin bu konularda da gösterilmesinin önemine vurgu yaptı.
İşbirlikçi uluslararası firmalarımızın katkısı büyük
Etik olarak farklılıkları kabul etmek ve aynı zamanda değer vermek gerektiğini ifade eden Ece Elbirlik Ürkmez, ancak bunun sözle olmayacağını, şirketlerin bunu yazılı hale getirerek taahhüt etmesi gerektiğini vurguladı. Şirket olarak din, dil, ırk, renk, cinsiyet, yaş, etnik köken, engellilik, vatandaşlık hali ya da yasal düzenlemelerle korunan diğer sosyal statülerden bağımsız bir “Çalışanlar ve İyi İş Ortamı Politikası” uyguladıklarını söyledi. Çeşitlilik konusunda uluslararası işbirliği yaptıkları farklı ülkelerden şirket yöneticileri ve çalışanlardan çok şey öğrendiklerini dile getiren Ürkmez, holdingin kurumsal yapısında kadın ağırlığının %52, yönetim kurulunda kadın temsil oranının ise %50 olduğunu belirtti. Kişisel özelliklerini değil kişisel yeteneklerini ön planda tutarak çalışan insan kaynağı sağladıklarını ve iyi yönetebilmek için projelerle desteklediklerini belirten Ürkmez, bu projelerde daha çok tecrübeli çalışanlar ile çeşitliliği isteyen ve hiyerarşik ortamı sevmeyen gençlerin yer değişiklikliğiyle yöneticilik deneyimini edinmelerini sağladıklarını da sözlerine ekledi.
İlkeler kanunlardan daha değerli
Çeşitlilik konusunu hukukçu gözüyle değerlendiren Av. Okan Demirkan, “Türkiye‘de Cinsiyet Çeşitliliğinin Hukuki Altyapısı“ başlıklı sunumunda, Anayasa ve ilgili mevzuattan örnekler vererek çeşitlilik ve farklılık konusuna Yasama‘nın bakışını ortaya koydu. Uygulama ve genel toplumsal zihniyetle olan çelişkiler hakkında deneyimlerini paylaştı. İlgili mevzuattaki muğlak ifadelerin net ifadelerle değiştirilmesi ve Anayasa‘da farklılık ve çeşitlilikle ilgili yer alan açık hükme uyumlu hale getirilmesi gerektiğini söyleyen Demirkan, ancak ilkelerin kanunlardan çok daha değerli ve güçlü olduğunu vurguladı. Hiçbir kanunun mükemmel olamayacağının altını çizen Demirkan, çeşitlilik ve farklılıklara yönelik eşitliğin sosyal norm haline gelebilmesi için en büyük görevin STK‘lara ve iş çevrelerine düştüğünü, çeşitliliğe aykırı davranış gördüğünde kimsenin sessiz kalmaması, ifşa etmesi gerektiğini vurguladı.
İkinci yarısı soru cevap ile devam eden panelde, belirli sayıda kadın çalışanı olan şirketlerin kreş uygulaması zorunluluğu olduğu halde, çoğu şirketin ticari kaygılarla idari para cezası ödemeyi ya da çalışan sayısını buna göre belirledikleri dile getirildi. Panelde Türkiye’de tüketici davranışlarını etkileyen araştırmalardan söz edilerek iki önemli ana faktör ortaya konuldu. Sağlığı ilgilendiren paketleme, üretim standartları gibi değerler ve üretici firmanın değerlerine önem verilirken, tüketicilerin satın almada gösterdikleri özenin çeşitlilik konusunda gösterilmediğini belirtildi.
Seminerin moderatörlüğünü yapan Prof. Dr. Ali Murat Vural ise dünyada çeşitliliğin önemini keşfeden şirketlerin yaratıcılıkta ve verimlilikte önemli mesafeler kaydetttiğini, Türkiye‘nin ise tartışmalarını hala kültürel, cinsel, dini vb. kimlikler üzerinden yürüttüğünü dile getirdi. Bu konuda Z kuşağının çok farklı değerlerle gelmekte olduğunu ifade eden Vural, sadece bu alanda değil, her alanda farklı bakış açısı olan ve çok katmanlı bilişsel zekaya sahip olan Z kuşağının Türkiye için bir umut olduğunu belirtti.